samuel beckett
herkese, er ya da geç, yazın uzun sevinçlerini bekleyen sineklere imrenme duygusu gelir.
watt, kuralına sadık kalarak bu saldırıyı bir kazaymışçasına değerlendirdi. bütün bunları, yani akan kanı gerekiyorsa hep cebinde taşıdığı küçük kırmızı bir bezle dikkat çekmeden durdurmayı, yere düşenleri toplamayı, yoluna ya da duruşuna olabildiğince ivedilikle, yalnızca bir tersliğin kurbanıymışçasına devam etmeyi en bilgece davranış olarak görüyordu. ama bunun için ona saygı duymak gereksizdi. çünkü sık sık yinelenmesi nedeniyle bu tutum varlığının ayrılmaz bir parçasına dönüşmüştü. bir örnekle somutlarsak suratına tükürseler, pantolon askısı koptuğunda ya da kıçının dibinde bir bomba patladığında duyacağından fazla öfke birikmezdi içinde.
bir taş mı arzuluyorsunuz, ekmek isteyin. bir ekmek mi arzuluyorsunuz, pasta isteyin.
daha çok uluma diye nitelendirebileceklerimi bir yana bırakırsam bence üç tür gülüşün üzerinde durmaya değer, yani acı, zorlama ve neşesiz olanların üzerinde. bu gülüşleri -nasıl söylesem?- usumuzda art arda oluşan sıyrıklara, çiziklere benzetebiliriz, birinden ötekine geçişi de azdan çoğa, alçaktan yükseğe, dıştan içe, kabadan inceye, özdekten biçime geçişe. bugünkü neşesiz gülüş bir zamanlar acıydı. ya bugünkü acı gülüş bir zamanlar neydi? gözyaşlarıydı bay watt, gözyaşlarıydı. acı gülüş iyi olmayan şeylere güler, ahlaki bir gülüştür. zorlama gülüş doğru olmayan şeylere güler, yargılayıcı bir gülüştür. iyi olmayana! doğru olmayana! neyse! ama neşesiz gülüş şiirsel gülüştür, burnumuzdan çıkarırız bunu. gülüşlerin gülüşüdür, gülüşe gülen gülüştür, en yüce şakaya şaşkınlıkla sunulan saygıdır, kısacası mutsuzluklara gülen gülüştür.
konuşanlar daha çok bir şeyin lehinde konuşmaktansa aleyhinde konuşmayı yeğler, bunun nedeni belki de sesin fikir birliğine varılmışken karşıt düşünceler taşındığı zamanki kadar yükseltilememesidir.
bir erkeğin aynı zamanda hem kadın düşkünü hem de erkeklerle ilişkiye giren biri olması ya da bir kadının aynı zamanda hem erkek düşkünü olması hem de kadınlarla ilişkiye girmesi kesinlikle olanaksız mı, hayır, ilgisi yok. çünkü erkeklerde ve kadınlarda, erkeklerle ilişkiye giren erkeklerde ve kadın düşkünlerinde, erkek düşkünlerinde ve kadınlarla ilişkiye giren kadınlarda, erkek ve kadınlarla ilişkiye giren kadınlarda bu konuda aksi kanıtlanmadıkça her şey olasıdır.
hiçlik. kaynağa. öğretmene. tapınağa. ona sundum bunları. bu boş yüreği. bu boş elleri. bu bilgisiz kafayı. bu sürgün bedeni. onu sevmek için az parçam yozlaştı. onu elde etmek için attım az parçamı. onu öğrenmek için az parçamı unuttum. onu bulmak için yitirdim az parçamı.
çöldeydi, göğün altındaydı, biri watt'ın üzerinde, biri de watt'ın altında olduğu için watt'ın seçebildiği bunlardı. önünde, ardında, çepeçevresinde gök ve çölden başka bir şey olduğunu duyumsamıyordu. hangi yöne dönerse dönsün önünde hep bir birleşme serabına doğru büyüyen uzun ve karanlık süzülüşleriydi birlikte. gök koyu renkliydi, buradan her zamanki ışıklarının yokluğu çıkarsanabilirdi, yoktular. söylemek bile fazla, çöl de koyu renkliydi. doğrusunu söylersek gök ve çöl aynı koyu renkteydi. bu koyu renk öylesine koyuydu ki renk kesinlikle ayrımsanamıyordu. bazen renkten yoksun bir koyuluk, tüm renklerin karışımı bir koyuluk, koyu bir ak gibi gözüküyordu. ama watt koyu ak sözünü sevmiyor ve bu nedenle koyuluğunu yalnızca kısaca koyu renk diye adlandırıyordu, doğrusunu söylemek gerekirse, rengin böylesine bir tanımlamaya karşı çıkarak kadar koyu olması, watt'ın bu konuda haksız olduğunu gösteriyor.
yazdıklarımda simgesel anlamlar arayanların boynu altında kalsın.