nazım hikmet
şiirin şiir olmasından bu yana nice şair vardır inançlarının bedeli olarak özgürlüğünü ve hayatını yitiren. inancı uğruna yurdunun toprağı dışında kalmış, orada özlem dolu bir ömürden sonra ölüp gitmiş nice şair vardır.
şu yirminci yüzyılda bile, çevremize bakarsak, işkencenin, kanın ve baskıların pençelerini en fazla şairlere doğru uzattığını göreceğiz. bana sorarsanız bu durum, insanlığın umudu ve kurtuluşu olan sosyalist düzenin kuruluşuna dek sürüp gidecektir.
işte ıraklı şair dostum el-beyati de benim gibi. her gün, her saat, yurdunun, halkının özlemi içinde. şimdi burada, rusya'da olmasaydı bağdat zindanlarının sağır duvarları arasında çürüyüp gidecekti.
arap ve ırak şiirinin bu içtenlik ve inanç dolu büyük ustasına ırak yöneticileri niçin öyle baskı yöntemleri uygulamışlardır? isterseniz bu sorunun karşılığını yine el-beyati versin. yeşil ay adlı şiir kitabı umutla, aydınlıkla dolu bir yapıttır. bahçelerden, çocuklardan, bağdat'tan, büyük devrimcilerden, ekmekten, türkülerden söz ediyor. niçin sürgün edildi el-beyati? işte bunlardan söz ettiği için. bütün bunları şiirinin temeline vazgeçilmez ve sarsılmaz temalar olarak oturttuğu, hepsini de mertçe, yiğitçe söylediği için.
gerçek bir şair el-beyati. duygularını ve inandıklarını sözcük oyunlarına başvurmadan düpedüz anlatıyor. öyle her akımdan kendine bir pay çıkaran şairlerden biri değil o.
beyrut'ta, mısır'da, moskova'da, başka yerlerde onun şiirini bilenlere, okuyanlara, sevgi ve saygıyla ananlara çok rastladım. onun en beğendiğim yanlarından biri de şu: siyasal şiirlerinde bile insanın içine işleyen bir sıcaklık, bir sevecenlik, bir incelik var.
el-beyati ne zaman yurduna kavuşacak? bilemeyeceğim. ama gönlüm en kısa sürede bunun gerçekleşmesini diliyor. çünkü öyle bir kavuşma aynı zamanda ırak'ın bağımsızlığa ve demokrasiye kavuşmasıdır da.
kendisi bağdat'ta değil, bir gerçek bu. ama şiirleri orada yaşıyor, okunuyor, ezberleniyor.