gündüz vassaf
psikiyatri bir baskı aracıdır.
sovyetler birliği'nde, 1968'deki prag baharı'ndan bir süre sonra, moskova'daki kızıl meydan'da, ellerinde mendil kadar çekoslovak bayraklarıyla toplanan birkaç sovyet vatandaşı, polis tarafından yakalanır ve bir akıl hastanesine gönderilir. neden? sovyet devletinin gücünü moskova'nın ortasında uluorta eleştiren hiç kimsenin aklı başında olamaz.
ezilenler arasında en az delilerle ilgileniriz.
akıl hastanelerindeki delilerin özgürlüğü ve kamusal hakları uğruna pek kimse eyleme geçmez. oysa, tüm ezilenlerin içinde, kendi davalarını kamuoyuna yansıtamayan, yansıtmalarına izin verilmeyen, bu özgürlüğe sahip olmayan bir tek onlar var. onların yakınmaları olsa olsa bir başka psikiyatrist tarafından ele alınır ve karara bağlanır. basın toplantıları, protesto gösterileri düzenleyemezler; oy hakları bulunmadığı gibi, özel mülkiyetlerini bile diledikleri gibi kullanamazlar.
nietzsche'nin bir kitabını, van gogh'un bir tablosunu ya da dostoyevski'nin sara nöbetlerinin inceliklerini saatlerce tartışabildiğimiz halde, bir deliyle çok kısa bir süre birlikte kaldığımızda dahi son derece tedirgin oluruz. bir an bile yeter. beklenmedik şeylerden korkarız. delilerin beklenmedik şeyler yapmaları beklenir. bizler ise beklenmedik şeyler karşısında ne yapacağımızı bilemeyiz. tüm mesleki, toplumsal ve cinsel ilişkilerimizde, her şeyi önceden bilmek ve denetlemekten hoşlanırız. gerçekten denetleyemediğimiz tek şey olan düşlerimizi de ya unutur ya da bastırırız.
delilerle ya da delirmiş gibi davranan herhangi bir insanla birlikte olduğumuzda da, bize fiziki bir zarar gelmesinden değil de, beklenmeyenden korkarız daha çok. karşımızdaki kişi üstünü başını parçalayabilir, bir çocuk şarkısı söylemeye koyulabilir, bilmece gibi konuşmaya başlayabilir, öylece suspus oturabilir, kardeşçe bir sevecenlik gösterebilir ya da cinsel imalarda bulunabilir. bunlardan herhangi birini yapabileceği gibi, hiçbirini de yapmayabilir. ama daima tetikte olan bizler, ondan korkarız. onun yapılandırılmamış, özgür, belirsiz davranışları, bizler için, nasıl başa çıkacağımızı bilmediğimiz bir durum yaratır. bu, denetleyebileceğimiz bir durum değildir. denetleme gereksinimi hepimizin içindeki totalitarizmin bir belirtisidir. tümüyle özgür, yapılandırılmamış durumlar bizi rahatsız eder. tıpkı sessizlik gibi. delilerle birlikte olmak da böyledir. önceden üzerinde anlaşmaya varılmış kurallar yoktur. kendiliğinden ortaya çıkan davranışlar olabilir yalnızca.
psikiyatrist, bireysel deliliğimizi frenleme ve sınırlama konusunda bize yardım ederken, aynı zamanda totaliter kolektif deliliğe uyum sağlamaya ve onu paylaşmaya yöneltir bizi. onun işi, topluma ayak uydurmamızı sağlamaktır. toplumun durup düşünecek zamanı yoktur. o hep hareket halindedir. bu tempoya ve strese dayanamayıp saf dışı kalan bazı bireyler olduğunda ya da bu tempoyu belirleyen idoller öldüğünde, başkaları hemen onların yerini alır. toplumun temposuna ayak uyduramamak, onun akışını ve sürekli değişen standartlarını yakalayamamak, psikiyatrist için de bizim için de psikolojik sorunların belirtisi sayılır. bu bağlamda, psikiyatriste giden kişi, yeniden yarış pistine çıkmadan önce yağlama servisinde teknik bakım gören bir yarış arabasına benzer. yarışın kendisi asla sorgulanmaz. tersine, yarışı sorgulayanlar psikiyatrist tarafından sorgulanırlar.
kolektif deliliğin zirveye tırmandığı noktada, bireysel delilik şiddetle reddedilir. alman totalitarizminin sistematik olarak ortadan kaldırdığı ilk grup, deli diye anılan kişilerdi, akıl hastalarıydı. toplumun kolektif deliliğine kendini kaptırmayan tek kesim de yine onlardı; çünkü bireysel delilik, bireye özgüdür.
deli, uygarlığın anti-kahramanı olacaktır. standartlaştırma ve totalitarizmin her yere ve her şeye nüfuz etmesine rağmen hala deli olmayı başarabilenler, gerçekten çok güçlü ve eşsiz bireylerdir. "deli" sözcüğünü hafife almamalı; çünkü bu ayrıcalık pek az insana verilebilir. beraberinde çok büyük acılar getiren bir ayrıcalıktır bu. bu acılar nadiren hafifletilebilir. deli öylesine yalnızdır ki tuttuğu yolda, dünya ve evrenle duygu birliği içinde olsa bile, övgü ve cezanın da ötesindedir o.