jean baudrillard
emeğimiz ve eylemlerimiz üretildikleri anda bizim denetimimizden çıkar, nesnelleşir, kelimenin tam anlamıyla şeytanın eline geçer. chamisso'nun peter schlemihl adlı yapıtında da gölge büyüyle sahibinden koparılır ve saf bir şey, dikkat edilmezse evde unutulabilen, çok üşürse yere yapışıp kalan bir giysi haline gelir. gölgesini kaybeden schlemihl bir ressama kendisine yeni bir gölge yaptırmayı düşünür. kendisini izleyecek olan bir gölge. mısır destanları, timsahlar geçen gölgelere düşkün olduğu için suyun çok yakınından yürümemek gerektiğini söyler. iki kıssadan hisse de birbirine benziyor: imge ya da gölge olsun, söz konusu olan kendimizle ya da dünyayla ilişkimizin şeffaflığının parçalanması ve bu nedenle hayatın anlamını kaybetmesidir. ama schlemihl yabancılaşmanın merkezine altını ve sadece altını -yani metanın ve değişim değerinin mantığını- koymasından ötürü anlattığı masal açısından şeytanla yapılan pek çok diğer anlaşmadan daha etkileyicidir.
ama masal daha sonra tamamıyla farklı şekilde gelişir: chamisso gölgenin nesneye dönüşmesinin sonuçlarını derinselleştirmediği için schlemihl'de fazla sert olmayan bir üslup söz konusudur. chamisso anlatısını sahibi olmayan başıboş bir gölgenin ışıl ışıl bir fundalıkta schlemihl tarafından, belki de kendi gölgesi olduğu için kovalanması ya da şeytanın gölgeyi birkaç saatliğine kendisine vermesi gibi fantastik ya da tuhaf epizotlarla donatır. ama schlemihl yabancılaşan gölgesinden dolayı doğrudan doğruya acı çekmez. sadece gölgenin yitirilmesine bağlı olan toplumsal kınamadan dolayı acı çeker. gölge, kaçtıktan sonra, varlığın yitirilmesine aracı olmak için schlemihl'in aleyhine dönmez. schlemihl yalnızlığa mahkum edilir; ama aynı kalır. ne bilinci ne de yaşamı, sadece toplumsal yaşamı elinden alınır. şeytanın kendisine ruhu karşılığında gölgesini geri vermeyi önerdiği ikinci pazarlığı kahramanca reddettiği son uzlaşma da bundan ileri gelir. böylece gölgesini kaybeder; ama ruhunu kurtarır.