nahit sırrı örik
"insan kalbinde çok gizli, çok kirli, çok korkunç köşeler bulunur."
gökhan kızını evlendiriyordu. 40 gün 40 gece devam edecek bir muhteşem düğün yapacaktı. civar memleketlerden akın akın davetliler, misafirler geliyordu. bütün hazırlıklar itmam edilmişti. yalnız gökhan'ın kızına hediye edeceği muhteşem gerdanlık henüz gelmemişti. hint padişahlarından birine ait olan bu gerdanlık gelmedikçe hükümdar düğünün başlamasına bir türlü rıza gösteremiyordu.
gökhan'ın yaşua isminde bir yahudi cevahircibaşısı vardı. dünyanın neresinde bir kıymetli mücevher bulunduğunu haber alırsa, bu yaşua'yı büyük bir kervanla yola çıkarır ve istediği şeyi muhakkak getirtirdi. fiyatı ne olursa olsun, gökhan'ın istediği bir hediye muhakkak alınırdı.
kervan nihayet geldi. yaşua yer öptükten sonra kıymetli gerdanlığı hükümdarın ayakları dibine bıraktı. mahfaza açılınca içinde renkli bir güneş parçası varmış gibi bir parlaklık gözleri aldı.
hükümdar gerdanlığı alıp muayene ettikten sonra memnuniyetle gülümsedi ve onu etrafında bulunanlara göstermeye başladı. divanhanede tesadüfen bir de hintli misafir bulunuyordu. bu bir raca idi ki, bir ihtilal üzerine memleketinden kaçmış, gökhan'ın himayesine sığınmıştı.
raca, hükümdardan müsaade istedikten sonra gerdanlığı aldı, evirip çevirerek muayeneye başladı. bakışlarında hayrete benzer bir şey vardı. bir şey söylemek istiyormuş gibi yutkunuyordu. gökhan bunu fark etti, sebebini sordu.
raca dedi ki: "şevketli mizbağa karşı yalan olmaz. yaşua'ya sipariş ettiğiniz gerdanlık bu değildir. bu onun mahirane bir taklididir. cevahircibaşınız sizi aldatmıştır."
hintlinin bu sözleri yaşua'ya yıldırım gibi çarptı. yahudi filhakika hükümdarı aldatmış, gerdanlık için kendine emniyet edilen parayı çalmıştı. cürmünü inkara kudret bulamadı. tiril tiril titreyerek yere kapandı.
gökhan'ın gözleri şimşek gibi parlıyordu. bir tekmede yahudi'nin başını ezecek gibi bir hareket yaptı. derhal hatırladı ki, adil bir hükümdar mevcut kanunlara göre bir mücrimi en ağır cezalara çarptırabilir; fakat onu tezlile hakkı yoktur.
"kalk yaşua" dedi, "hükümdarını aldattın. bunun cezasını çekeceksin. seni yarın sabah kaplanlara parçalatmak suretiyle idam edeceğim."
yahudi bunu işitince düşüp bayıldı. divanhanede derin bir sükut hüküm sürüyordu. başvezir, hükümdarın karşısında diz çöktü.
"devletlim" dedi, "verdiğin emir, mugayir-i adalettir. yaşua'nın yaptığı iş bir sahtekarlıktan ibarettir. sahtekarlığın cezası, senin topraklarında idam değildir. bütün devlet erkanı seni bu haksızlıktan tahzir ederiz."
gökhan'da adalet endişesi adeta bir hastalık mertebesine varmıştı. yanlışlık veya asabiyetle haksızlık yaptığı zaman bunu kendisine ihtar etmeyen vezirlerini saraydan kovardı. onun için vezirleri onun karşısında düşündüklerini korkmadan söyleyebilirlerdi.
hükümdar vezire cevap verdi: "gökhan haksızlık etmez. irademin mugayir-i adalet olmadığını teslim edeceksiniz. idam hazırlıkları hemen başlasın. yarın merasime bizzat nezaret edeceğim."
gökhan'ın mücevherleri gibi aslanlara, kaplanlara merakı da vardı. civar hükümdarlar ona bazen hediye olarak dünyanın en nadide canavarlarını gönderirlerdi.
daha şafak sökerken memleketin büyük meydanı hıncahınç dolmuştu. idam bu memlekette pek nadir görülen bir şeydi. ahali meydanın bir tarafında birbirini eziyordu. halk heyecan ve keder içinde idi. çünkü herkes biliyordu ki, o sabah bir haksızlık yapılacak ve bu tarihten itibaren memleket için bir nekbet ve felaket devri başlayacak.
güneş doğduktan biraz sonra hükümdarın gelmekte olduğunu bildiren borular, trampetler çaldı. gökhan zatına mahsus olan yerde göründüğü zaman meydana derin bir sükut çöktü.
biraz sonra yaşua'yı elleri bağlı olarak meydana getirdiler. yahudi daha şimdiden ölmüş gibi görünüyordu. ayakta duramadığı için onu bir tahta iskemleye oturttular ve meydanda yalnız bıraktılar. bir köşeye demirden bir kaplan kafesi getirilmişti. kapısında dev heybetinde iki nöbetçi bekliyordu.
hükümdar yerinden kalktı, eliyle nöbetçilere işaret etti. onlar kafesin kapısındaki demir sürgüleri açtılar, çekildiler.
meydanın etrafını iki sıra nöbetçi çevirmişti. bunlar ellerindeki kargılarla canavarın etrafa saldırmasına mani olacaklardı. kafesin kapısı yarım dakika kadar açık durdu. bu yarım dakika ahaliye yarım asır kadar uzun geldi. kalplerin çarpıntısından, dişlerin birbirine vurmasından başka ses işitilmiyordu. bütün gözler kafesin kapısından çıkacak olan canavarın görünmesini bekliyordu.
fakat hayret! bu yarım dakikanın sonunda kafesten beklenen canavar yerine, bir kuzu, beyaz kıvırcık tüylü mini mini bir kuzu çıktı. kuzu bir zaman etrafına bakındıktan sonra yavaş yavaş yaşua'ya yaklaştı. yahudi'nin dizlerine sürünmeye başladı.
gökhan yaşua'yı huzuruna çağırdı.
"hükm-i adalet yerini buldu. sen zat-ı hükümdaranemi aldattın. ben de seni aldattım." dedi. sonra vezirlere döndü: "görüyorsunuz ki gökhan hiçbir zaman mugayir-i adalet bir şey yapmaz."