carlo levi
bu günahsız sevapsız karanlık dünyada kötülük bir ahlak olayı değil, bir gündelik derttir yalnız. her şeyin yalnız nesnelere dayandığı bu dünyaya isa hiçbir zaman inmedi. isa eboli'ye uğramadı.
bu günahsız sevapsız karanlık dünyada kötülük bir ahlak olayı değil, bir gündelik derttir yalnız. her şeyin yalnız nesnelere dayandığı bu dünyaya isa hiçbir zaman inmedi. isa eboli'ye uğramadı.
güçsüzlük ve hınç duygularının hiçbir şey yarattığı görülmemiştir.
bu içine çevrik kardeşlik, bu ortak acı duygusu, bu boynunu büküş, sabır, bu binlerce yıllık dert ortaklığı, köylüleri birbirine bağlayan tek duygu budur işte: dinsel değil, doğal bir duygu. bir politika bilinçleri yoktur, olmaz; çünkü dindaşlığın da, yurttaşlığın da ne olduğunu bilmezler. devletin ve şehrin tanrıları bu kurtların, kara kara yaban domuzlarının hüküm sürdüğü, bu insanların hayvanlardan ve cinlerden, bu ağaç dallarının yaprakların derin köklerinden ayrılmadığı kil birikintileri, çöküntüleri arasında tutunamazlardı. kişi kendi kendini de bilemezdi burada; çünkü her şey karşılıklı, görülmez, fark edilmez bağlarla birbirine bağlıydı, büyülerin aşıp geçmeyeceği hiçbir insan sınırı yoktu. öyle bir sınırsız dünya ki bu, insan güneşinden, hayvanından, sıtmasından ayırt edemez kendini; orada ne kimi ilkellik dostu yazarların hayal ettiği mutluluk, ne umut, ne de bunlara benzer kişisel duygular vardır. tek gerçek, acılı bir yaradılışın karanlıkta bekleyişidir. yaşayan tek şey ortak bir insan kaderi duygusu, ortak bir tevekküldür. bu da bir düşünce, bir bilinç değil, bir duygudur. nutuklara, sözlere gelmez: çöllerin ortasında, birbirine benzeyen günler boyunca hep içinizde taşırsınız onu.
köylüler aşka ve cinsel arzuya bir tabiat gücü diye bakarlar. bu gücün önüne durulamaz onlarca. insanların elinde değildir bu. bir erkekle bir kadın kimsenin görmediği bir yerde buluştular mı, hiçbir şey kucaklaşmalarına engel olamaz. ne yemin kar eder, ne namus, ne hiçbir şey. kazara sarılıp yatmasalar bile yatmış kadar olurlar. kadınla erkeğin yalnız kalmaları sevişmeleri demektir. aşk öyle güçlü bir tanrıdır, cinsel istek o kadar doğaldır ki cinsel bir ahlak kurulmaz; hatta uygunsuz aşklara karşı toplumun gerçekten bir tepkisi de olamaz.
cinsel isteğin önünde duracak ahlak kuralı olamaz; ama gelenek de bu işi zorlaştırmak için elinden geleni yapar. hiçbir kadın bir erkekle, hele o erkek bekarsa, tek başına görüşemez: bu yasağın lamı cimi yoktur. ne kadar masumca da çiğnense günahtır. bu yasak bütün kadınlar içindir; çünkü aşk yaş maş dinlemez.
köylüler için her şey iki anlamlıdır: inek/kadın, insan/kurt, baron/aslan, keçi/şeytan bu ikiliğin somut örnekleridir sadece. aslında her insanda, her ağaçta, her nesnede az çok vardır bu ikilik. kesin, ikiliksiz kavramlar yalnız akılda, dinde ve tarihte vardır. hayat, sanat, dil ve aşk duyguların işine karışır, onlarda ikilik olur her zaman. köylülerin dünyasındaysa aklın, dinin, tarihin yeri yoktur. dinin yeri yoktur; çünkü onlar için zaten her şeyde tanrılık vardır; çünkü her şey, sembolik olarak değil gerçekten tanrısaldır. gök de hayvanlar da, isa da keçi de, her şey büyüdür kendiliğinden. kilise törenleri bile putperestlik geleneklerine karışır. bu törenler de tabiat güçlerini, köyün sayısız yer tanrılarını yardıma çağırır.
köylüler için eşkıyalık bambaşka bir şeydir. onlar eşkıyalığı ne savunur, ne de yererler. heyecanla anlattıkları eşkıyalık olaylarından bir şeref payı çıkarmazlar kendilerine. politik nedenlerini, çıkarlarını bildikleri yoktur. onlar için de bu iş acıklı, belalı, korkunç bir hikayedir; ama yüreklerinde, hayatlarında yer etmiş, hayalgüçlerinin şiir sermayesi olmuştur. onların umutsuz, çılgın kara destanlarıdır bu. bugünkü halleri bile eski eşkıya hallerini andırır. asık yüzlü, içine kapalıdır hepsi, tek başına dolaşmayı sever, tetikte dururlar hep. kara şapka, kara urba giyer, kışın gocuklarına sarınırlar. tarlalarına tüfeksiz, baltasız gitmezler. yumuşak yürekli; ama sabırlıdırlar. yüzyıllarca tevekkül boyunlarını bükmüş, kaderin her şeyden güçlü olduğu duygusunu aşılamıştır onlara. katlanma, dayanma güçleri sonsuzdur ama yüreklerinin derinliklerinde yatan ilkel doğruluk ve savunma duygularına dokundunuz mu tepkileri yaman olur, çileden çıkarlar. insanlık dışı, azgın, umutlu bir öfkedir bu; ölüm korkusundan doğan ev geçtiği yere ölüm saçan bir ayaklanma. eşkıyalar köylülerin hürriyetini ve hayatını devlete, bütün devletlere karşı akılsız ve mutsuzca koruyorlardı.
bahtsızlıkları şurada ki, kendi dışlarında ve kendilerine karşı yürüyen tarihin bilinçsiz aletleri olmuşlar, bilmeyerek kötülerden yana ölüp kırılmış, yok olmuşlar. ama eşkıyalık yoluyla köylüler önlerine hep hasımca çıkan, onları anlamaya çalışmaksızın hep boyunduruk altında tuta tuta gelen medeniyete karşı kendilerini savunmuş oluyorlardı. eşkıyaları hemen kendi kahramanları saymaları bundan. köy dünyası devletsiz, ordusuz bir dünyadır.
onun savaşları ancak bir başkaldırma, bir parlama şeklinde olur, ister istemez acı bozgunlarla biter. ama köy, savaşı kazananlara topraktan çıkardıklarını vererek ve boyunun ölçüsünü almış olarak kendi tabiatının tanrıları ve kendi diliyle yaşamasına devam eder yeniden.