12.02.2013

mozart'tan madonna'ya

peter wicke

"beethoven'ın bir sonatını zevkle dinleyenlerin sayısı acınacak kadar az, çoğunluğu ise, güya hayran kalmış gibi baygın bakan, kendini beğenmiş ikiyüzlüler oluşturmakta."

1877 yılında edison'un müzik için bellek görevi yapan ve müziğin sesli olarak üretimine olanak sağlayan mekanik kayıt sistemini, fonografı bulması sonucu, müziğin yayılma süreci yeni boyutlar kazandı ve radyo bu boyutları giderek devasa bir şekle dönüştürdü. artık müzik, kişinin özel yaşamını geçirdiği evinde de radyo ve gramofon aracılığıyla her an mevcuttu ve orada da özel yaşamı şekillendirirken, zamanın organize edilmesi için bir araç; fakat her şeyden önce toplumca üretilen ve medya tarafından kişinin öznel iç dünyasına taşınan önemli bir yapı malzemesiydi.

"yaşam, entelektüel ve politik yanlarıyla zorlaşıp ağırlaştığında, yarışma ve mücadelenin neden olduğu koşullarla yorulan ve tatminsiz kalan ruhun özlemlerini gidermek için, sanatın olduğu diğer yanda bir telafi yolu bulunabilirdi."

radyonun çok fazla miktarda müziğe gereksinim duyması, besteciler için büyük kazanç kaynağı oldu. radyo, müziğin yıpranmasını aşırı ölçüde hızlandırdı; çünkü müzik günün her dakikasında yaşamın içindeydi. eskiden, yeni bir müzik parçasıyla ilk karşılaşma, ancak arada sırada yapılan ve hiç de ucuza çıkmayan akşam gezmeleriyle sınırlıydı. hit müziği dalında uzmanlaşmış şarkı bestecileri doymak bilmeyen radyoya sürekli olarak yeniledikleri parçaları yetiştirdiler ve böylelikle de kendilerine çok sağlam bir yer edindiler.

bütün bu işlerin sonunda notalar ve banknotlar ortak bir yaşama başladılar ve müziği ekonomik açıdan çok önemli bir endüstri haline getirdiler. bu gibi konstelasyonların sonucunda ortaya döküntü bir şey çıkar düşüncesi aslında bir önyargıdır. şarkıların kötü olması salt onlar aracılığıyla para; hatta zaman zaman çok fazla para kazanılması ile ilişkili bir durum değildir. para onları kuşkusuz daha iyi de yapmaz. ticaret bir makineye benzer. bu makineyle yapılan, onu kullananlara ve onların becerikliliğine, aynı zamanda kullandıkları hammaddeye bağlıdır. ancak makinenin konstrüktörü de kuşkusuz hakkının verilmesini ister. aslında bu ticari mekanizma olmasaydı, büyük bir olasılıkla bir sürü şarkı hiç söylenmeden ve dinlenmeden yok olup giderdi. buna karşılık sürekli olarak büyüyen şarkı piyasası ve çok kısa aralıklarla yıpranıp giden şarkılar, gereksinimi de yeterince karşılayamazdı. oysa isteğin ve gereksinimin sonu yoktur.