2.02.2017

uygarlık

jack london

uygarlık tarihi, elde kılıç dolaşarak yiyecek aramanın tarihidir. sisli genç dünyada, doğan, öldüren, yiyecek arayan, ilkel uygarlıklar kuran, çöken, daha güçlülerin kılıcı altında düşen, tamamen yok olan hayalet ırkların izlerini görürüz. insan, herhangi bir hayvan gibi, yutabileceği şeylerin peşinde koştu; romantizm ve serüven için değil, karnını doyurmak için çıktı maceralarına. virginia'yı sömürgeleştirmek için yelken açan müflis bir zengin de, hawaii'nin şeker tarlalarında çalışan kavruk bir çinli de, kıyasıya aynı şey için uğraşıyordu; evinde bulamadığı yiyecek için.

dünyadaki büyük adamlar, yapacak işleri olduğu ve bu işleri yaptıkları için, durmadan ve kudretle çalıştıkları için büyüktür; işleri içinde kendilerini kaybetmişler ve bir gün kendilerine şeref payeleri verilip isimleri herkesin ağzında dolaşmaya başladığı zaman şaşırmışlardır.

yaşam üzerinde savaştan daha yıkıcı olan şey, sanayidir. uygar toplumlarda insanlar, hastalıkların azgın, çürümenin yaygın, kıtlığın süreğen olduğu teneke mahallelerde ve işçi banliyölerinde toplanmıştır; buralarda, modern savaşlardaki askerlere kıyasla daha tez ve daha çok sayıda ölüm gerçekleşir.

mezara varan yolda sendeleyerek ilerleyen insanın ömrü, zorluklar ve iniş çıkışlarla doludur; öyle olması da iyidir. acı olmadan tatlı bilinemez.

insanların, midelerinden daha değerli ve yüce bir şeye ulaşacakları, onları eyleme geçirmek için midelerinden daha iyi bir güdüleyicinin bulunacağı zamanı iple çekiyorum. insanın asillik ve üstünlüğüne olan inancımı koruyorum. ruhsal güzellik ve özverinin, günümüzdeki berbat oburluğu yeneceğine inanıyorum. ve son olarak, işçi sınıfına güveniyorum. bir fransız'ın söylediği gibi: "zamanın merdiveninde her zaman, yukarı çıkan tahta ayakkabıların ve aşağı inen cilalı çizmelerin sesi yankılanır."