h. p. lovecraft
orta yaşlılar kuşkucu ve şüphecidir, yeni fikirleri kabul etmeye pek eğilimli değillerdir.
gençliğinin öykülerinde ve düşlerinde kendilerine nasıl harikaların açıldığını bilen kişiler çok değildir; çünkü biz çocukken dinler ve düş kurarız, yarı oluşmuş şeyleri düşünür ve adam olduğumuzda onları anımsamaya çalışırız; ama hayatın zehriyle körelmiş ve sıkıcı oluruz. oysa bazılarımız geceleyin, büyülü tepelerin ve bahçelerin, güneşte şakıyan çeşmelerin, mırıltılı denizlere yukarıdan bakan altın rengi uçurumların, uyuyan bronz ve taş kentlere uzanan ovaların, sık ormanların kenarında beyaz atlarına süslü dizginlerle binen kahramanların gölgemsi müfrezelerinin tuhaf görüntüleriyle uyanır ve fildişi kapılardan geriye, biz bilge ve mutsuz olmadan önce, bir zamanlar bizim olan harikalar dünyasına bakarız.
şüphe ve gizem cazibelerin cazibesidir ve hiçbir yeni korku, sıradanlığın günlük işkencesinden daha dehşetli olamaz.
şarkısız iş, bitmeyen, yorucu bir yolculuk gibidir.
yeryüzünün doruklarının en yücesinin zirvesine yeryüzünün tanrıları yerleşmiştir ve hiçbir insanın onları gördüğünü söylemesine müsaade etmezler. onlar, bir zamanlar daha alçak zirvelere yerleşmişlerdi; ama ovalarda yaşayan insanların, kayalık ve karlı yamaçlara doğru tırmanmaya başlamalarının ardından, tanrıları giderek yükseklere, daha yüce zirvelere süreceklerdi, ta ki geride artık en sonuncusu kalana dek.