5.04.2013

aşk ve evlilik

julian barnes

her aşk öyküsü bir cinayetle başlar.

her ilişki, kendi içinde, olmadığı bütün öteki ilişkilerin hayaletlerini ya da gölgelerini barındırır. terk edilmiş bütün alternatifler, unutulmuş seçimler, yaşayabileceğin halde yaşamadığın hayatlar.

insan aşık olunca her şey nasıl da tamamen orijinalmiş gibi görünür, öyle değil mi? kullanılan sözcükler, yatakta sarılış tarzları, arabalarını sürüş şekilleri? şimdiye değin hiç kimse benimle asla böyle konuşmadı, benimle böyle sevişmedi, beni arabasına böyle almadı diye düşünürsünüz. oysa büyük olasılıkla bunlar elbette olmuştur. sadece, daha önce hiç dikkat etmemişsiniz ya da unutmuşsunuzdur.

insanlar çoğunlukla ilk kez bu sebeple evleniyorlar: kendine güven eksikliğinden. birisinin onlardan hoşlanır gibi görünmesi gerçeğini gözardı edemiyorlar ve hiçbir soru sorulmuyor.

evliliğin zincirleri o kadar ağırdır ki bazen bu zincirleri taşımak için üç kişi gereklidir.

aşkı mahveden şey iğrençliktir; yasalar, mal mülk, parasal kaygılar ve polis devletidir. koşullar farklı olsa aşk da farklı olurdu.

her yıl büyük rakamlı kazançlar elde eden, yemyeşil ağaçlarla kaplı demokratik bir banliyöde yaşanan aşk stalin'in tutsaklar kampında yaşanan aşktan farklıdır.

ilk aşk çekip gitmenize asla izin vermez.

gerçek aşk sağlam aşktır, günü gününe aşktır, güvenilir aşktır, sizi asla hayal kırıklığına uğratmayan aşktır.