sana ne söylemek isteyebilirim
gözlerinden
uzaklara bakarken
gecenin ağaran ucundan koparıyorum
sabahın
ilk kızılcığını
yağmurdan bata çıka çamurlara
varıyorum pırıl pırıl
gözlerinin gölüne
iyi ki sapmışım
doğru evime giderken
sana yönelen yola
güz yaprakları bu dökülenler
bütün bu sarışınlık
karanlık kışa girmeden
durmadan camları sildi kadın
sabahı görmek için
düşlerin penceresinden
balıklar da uyumaktan vazgeçti
sulara vuran ayın
aydınlığı içinde
dağ yolunda
rakı burcuna giriyor güneş
kamyon ovaya inerken
narı ikiye bölünce
kanlı gözyaşları dökülüyor
içinden
narı da böl ikiye
korkma
artık ağlamayacak
suşehirliyim, diyor
gönlü şehirden çok
sudan yana
burası sinop, hiç görmediğim
oysa ben denizi görebiliyorum
zindanda olsam bile
gülümse, gülümse
gülümseyen gözlerinle başlasın gün
bir gökkuşağından dökülsün
yağmura dönüşen gülüşün
altıma serdiğin geceyi
yıldızlarınla donatıp
üstüme örtmeyi unutma
tünellere girip çıktıkça tren
gölgeleri titriyor gözümde
geride bıraktığım yüzünün
bir yarışın telaşına kapılmadan
akşamın tadını çıkarıyor
aslanağızları
devedikenleri
katırtırnakları
bir kadın ud çalıyor tenhada
akşamları çiçeklerini sulayan bir kadın
çaldıkça yakamozlar açıyor sularda
konsolun üstünde ucu kıvrılmış bir resim
feraceli kadın ayakta
sağ eli oturan kolağasının omuzunda
usulca giriyorsun rüyalarıma
çıt çıkarmadan
ve uyandırmadan halayıklarını
kırlangıçların saati
demek taşradayız
unutulmuş bir yaz akşamı
beş yıl sustuktan sonra
bu sözleri hangi seslerle fırlatmalı
geceye
havai fişeklerin sevinciyle