4.05.2017

türkiye'nin sorunu

mehmed uzun

türkiye'nin en önemli sorunu, cumhuriyet'in kurulmasıyla birlikte kabul ettiği akıl almaz resmi görüştür. gelişme, çağdaşlaşma ve demokratikleşme konularında türkiye'nin en önemli engeli, hep bu türkiye'nin gerçeklerinden uzak resmi görüş olmuştur. büyük bir külfet ve taşınması neredeyse olanaksız bir kambur olan bu resmi görüş, türkiye'nin ekonomik ve kültürel hantallığının da en önemli nedenidir.

bilindiği gibi türkiye, küçük bir göçebe hanedanlığın kurup, fetihlerle durmadan genişlettiği ve uçsuz bucaksız sınırlara sahip bir imparatorluk haline getirdiği osmanlı imparatorluğu'nun enkazı üzerinde kuruldu. 1. dünya savaşı ile çok dinli, çok kültürlü, çok dilli osmanlı imparatorluğu yıkıldı, onun yerine -imparatorluğun neredeyse tüm topraklarını yitirmiş ve sadece anadolu ile trakya'nın küçük bir bölümünü elinde tutabilmiş- yeni bir cumhuriyet kuruldu. bir bölünme, parçalanma ve yok olma ruh haliyle kurulan cumhuriyet, sanki bölünme ve parçalanmanın nedeni osmanlı imparatorluğu'nun çok kültürlü karakteriymiş gibi, tekleşmeyi resmi bir ideoloji olarak kabul etti; tek devlet, tek ulus, tek dil, tek lider. yani türk devleti, türk ulusu, türk dili ve türk'ün atası, ulusal, mutlak lider.

oysa osmanlı imparatorluğu'nu savaşa sürükleyen ve dağılmasına neden olan osmanlı'nın belli oranda hoşgörülü ümmetçi resmi görüşleri değil, batı'nın monopolist düşüncelerinden fazlasıyla etkilenerek ortaya çıkmış olan türkçülüktü. devleti batıran, kaba bir türkçülüğü esas almış ve konspirasyonlarla devlet aygıtını ele geçirmiş çoğu asker kökenli devlet bürokratlarından oluşmuş ittihat ve terakki kliğiydi. ittihat ve terakkiciler devlete yeni bir ideolojik çehre vermek isterken devleti yıktılar ve olmadık kanlı serüvenlerle imparatorluğu paramparça ettiler. buna rağmen yeni rejimin kadroları çoğunlukla ittihatçı asker, sivil bürokratlardan oluştuğu için devletin resmi görüşü de bunlara uygun biçimlendi. ve imparatorluktan geriye kalmış toprak parçası üstünde yeni ve tek bir ulus, türk ulusunu yaratmak düşüncesi ve kaygısı nerdeyse her şeyin merkezi haline geldi. devlet buna göre biçim aldı, yasalar bu esas gözetilerek çıkarıldı, toplumsal ve kültürel yaşam türkçülüğe göre yeniden düzenlendi.

kürtler; varlık, dil, kültür, kimlik ve tarih olarak inkar edilmeye başlandı. 1923'te lozan antlaşması'yla varlıkları kabul edilen dini azınlıklar ise resmi yaşamın ve kamu yaşamının dışına itilerek izole bir hayata mahkum edildi. dil, tarih, kültür, edebiyat konularında resmi kurumlar oluşturularak bu yeni düşüncelerin motivasyonu olabilecek akılalmaz teoriler üretildi.

octavio paz'ın deyimiyle tam bir "ideolojik devlet" yaratıldı.

çağdaş insanlık tarihinin tanık olduğu en tehlikeli devlet biçimi, hep bu "ideolojik devletler" oldu. çeşitli fanatik ideolojilerin resmi görüş olarak kabul edildiği bu ideolojik devletlerin neredeyse her yerde aynı olan karakteristik özellikleri var: etno ve egosantriktirler, total yani mutlak düşünceye fazlasıyla itibar ederler, kaba bir milliyetçilik ideolojilerinin harcıdır, "ötekine" devamlı kuşku duyar, devamlı bir önyargı ve düşmanlık yayarlar; başka seslere, görüşlere, hareketlere karşı son derece hoşgörüsüzdürler, toplumu teyakkuz halinde tutmak için her zaman düşman ararlar, "ulu ve şanlı bir tarih" gibi argümanlarla yoğrulmuş ulusal ve kültürel bir şovenizme, bir kibre sahip olurlar, "aman bölünüyoruz, parçalanıyoruz, çevremiz düşman dolu" türü paranoyaları kültürel ve toplumsal yaşam biçimi haline getirirler. savaşa hazır olmak, ötekini alt etmek, tehlikelere karşı ülkeyi askeri bir disiplinle yönetmek vazgeçilmez ilkeleri olur.

herkesi, her şeyi kendi sisteminin bir parçası haline getirmek amacında olan bu tür "ideolojik devletlerin" uygar, açık ve demokratik rejimler yaratmaları son derece güçtür. tümden totaliter bir yapıya kaymamış olsalar bile, açık ve kapalı toplum, sivil ve askeri rejim, demokratik-antidemokratik ilkeler arasındaki sınırlar çoğu zaman bu ideolojik devletlerde ortadan kalkar. en iyi olasılıkla kimi zaman, kimi konuda çok demokratik olan devlet, kimi zaman da en totaliter devletten daha antidemokratik olabilir.

unutmayın, kendilerine kin ve nefretten bir gelecek kuranlar, gün gelir, yarattıkları o kin ve nefretin içinde kalıp boğulurlar.