jack london
en tatlı eğlencelerden bile bıkıyor insan.
içgüdüler birer ırksal anıdır aslında.
erkeğin eşini öldürdüğü tek hayvan türü insandır.
bazen kişi düş görürken bunun farkındadır. hele gördüğü kötü bir düşse, bunun yalnızca bir düş olduğunu yineleyerek avutur kendini.
kişi düşünde, ancak daha önce, gündüzki yaşamı içinde görmüş olduğu şeyleri ya da bunların karışımlarını görür.
boşlukta kayma ya da düşme rüyaları, en yaygın düş olaylarından biridir ve hemen herkesin başından geçmiştir. ırksal bir anıymış bu. o pek uzaktan akraba olduğumuz ağaç-adamları'ndan kalmaymış. ağaçlarda yaşayan bu yarı-insanlar için yüksekten düşme tehlikesi çok büyük ve somut bir korkuymuş. birçokları böyle bir düşme sonucu can vermişler; hemen hepsinin başından da korkutucu düşme olayları geçmiş; hayatlarını ancak alçak dallara tutunarak kurtarabilmişler.
bu şekilde, son dakikada önlenen korkunç bir düşüş, büyük bir şok yaratırmış. bu şok da birtakım moleküler değişimlere yol açarmış. bu değişimler sonraki kuşakların beyin hücrelerine aktarılmış ve kısaca ırksal anılar haline gelmişler. yani, siz ya da ben, uykuda ya da tam uykuya dalacağımız sırada boşlukta düşer gibi olup da yere değmezden bir saniye önce yerimizden sıçradığımız zaman, ağaç tepelerinde yaşamış olan dedelerimizin başına gelenleri hatırlamaktan başka bir şey yapmıyoruz. beyin hücrelerinde meydana gelen değişimler bu duyguyu kalıtımsal hale getirmiş.
hepimizin pek iyi tanıdığı o boşlukta düşme olayında hiçbirimiz yere çarpmayız. yere çarpmak demek, öbür dünyayı boylamak demektir çünkü. ağaçgezen dedelerimiz arasında düşüp de yere çarpmış olanlar hemen ölmüşler elbette. bu düşüşün getirdiği şok onların da beyin hücrelerine yer etmiştir kuşkusuz; ne var ki hemen öldükleri için çoluk çocuğa karışıp da bu değişimi onlara aktaracak fırsatları olmamıştır. bizler, düşüp de yere çarpmayan ağaçgezenlerin yeni kuşaklarıyız; onun için de düşlerimizde yere çarpmadan uyanırız.