20.05.2013

yaşam başka yerde

milan kundera

anne sevgisi erkek çocukların alnına, diğer çocukların yakınlık duymasını engelleyen bir damga vurur.

kadın, bedeniyle yeterince yaşamadığı zaman, sonunda onu düşman gibi görür.

savaş insanı yüzünden ve kafasından mahrum bırakmadı mı? kafasız adamların, kafasız kadın parçasının peşinden koşmaktan başka bir şey bilmedikleri bir dünyada yaşamıyor muyuz? dünyanın gerçekçi bir açıdan görülmesi en boş yanılsama değil midir?

aşk ya çılgınlıktır, ya da yoktur.

en kötüsü dünyanın özgür olmaması değil, insanın özgürlüğünü unutmuş olması.

şairlerin gözlerini dünyaya açtıkları büyük evlerde kadınlar hüküm sürer: essenine ve mayakovski'nin kız kardeşleri, blok'un teyzeleri, hölderlin ve lermontov'un büyükannesi, puşkin'in sütannesi ve özellikle de anneler, babanın gölgesini örten şair anneleri. leydi wilde, oğlu oscar'ı kız çocuğu gibi giydirirdi. çocuğun aynada kaygıyla kendini seyredişini
düşünebiliyor musunuz?

şefkat, yetişkin yaş eşiğine fırlatıldığımız ve çocuk olduğumuzda anlayamadığımız çocukluk avantajlarının kaygıyla farkına vardığımız an doğar. şefkat, yetişkin yaşın bizde uyandırdığı korkudur. şefkat, öbürüne çocuk gibi davranması gereken yapay bir alan yaratmaktır. şefkat, aynı zamanda aşkın fizik sonuçlarından korkudur; aşkı (aldatıcı, zorlayıcı olduğu, tenle ve sorumlulukla ağırlaştığı) yetişkinler dünyasından çıkarma ve kadını çocuk gibi görme girişimidir bu.

annesi babası olmamak özgürlüğün ilk koşuludur. özgürlük ana babalann reddedildiği ya da gömüldüğü yerde değil, olmadıkları yerde başlar. insanın, kimden olduğunu bilmeden dünyaya geldiği yerde. insanın ormana atılmış bir yumurtadan dünyaya geldiği yerde. insanın, gökyüzü tarafından yere tükürüldüğü ve hiçbir minnet duygusu olmaksızın ayağını yere bastığı yerde.

bence aşkta anlaşma olmaz. birbirini sevdiğinde insan her şeyini vermeli.

kız sordu: “çıplakken mi daha güzelim, giyinikken mi?” kadınların, her erkeğin yaşamı boyunca er ya da geç karşılaşacağı bazı klasik sorulan vardır ki, eğitim kurumları genç insanları bu sorulara karşı hazırlamalıdır. ama jaromil hepimiz gibi kötü okullara devam ettiğinden, nasıl cevap vereceğini bilemiyordu; genç kızın ne işitmek istediğini çözmeye çabaladı, ama işin içinden çıkamadı; kız zamanın büyük bölümünde, topluluk içinde giyinikti, o halde giyinikken daha güzel olmak kuşkusuz hoşuna gidecekti; ancak çıplaklık bedenin gerçeği olduğundan, çırılçıplakken daha güzel olduğunu söylemesi onu daha da mutlu edecekti. "çıplakken de giyinikken de güzelsin" dedi jaromil, kız bu cevapla hiç tatmin olmamıştı. odanın ortasında zıplayıp kendini genç adamın bakışlarına sunuyor ve onu kem küm etmeden cevap vermeye zorluyordu.

sevgililer yaralar, anneler teselli eder.

"gençlik, şiir ve devrim, tek ve aynı şeydir!"

şiir nehirlerin akışlarını değiştirdikleri büyülü bir ülkedir.

gözyaşları en iyi leke çıkarıcıdır.

ama büyük aşk, sevilen kişiyi, kusurlu olması ölçüsünde insani olan, kusurlu bir yaratıktan yaratmayı ister.

şiir, her söylenenin gerçek olduğu bir ülkedir. şair dün, yaşam gözyaşları kadar boş, dedi, bugünse yaşam kahkaha kadar keyifli diyor ve her ikisinde de haklı. bugün, her şey sona eriyor ve sessizlikte yitip gidiyor, diyor, yarın, hiçbir şey sona ermiyor ve sonsuza dek yankılanıyor diyecek; ikisi de doğru. şairin hiçbir şeyi kanıtlamaya ihtiyacı yoktur; tek kanıt duygunun yoğunluğunda bulunur. lirizmin dehası, deneyimsizliğin dehasıdır.  şair dünyaya dair pek az şey bilir, ama ondan fışkıran sözcükler, kristal kadar kesin olan güzel eklemlenmeler oluşturur, şair olgun bir adam değildir, ama sözleri, karşısında kendisinin de eli kolu bağlı kaldığı bir kehanet havası taşır.

şair, dizelerin ekranında kavranan yüzünün sevilmesi ve hayran olunması isteğiyle otoportresini dünyaya sunan kişidir.

zalimlere karşı zalim olma cesaretini gösterememek en büyük zalimliktir.

ağlattığımız bir kadının gözyaşları kefaretimizdir, bizim için çarmıhta can veren isa'dır.

aşk ya her şeydir ya da hiçtir. aşk ya tam vardır ya da yoktur. gerçek aşkın yanında her şey solar, geri kalanın önemi yoktur. gerçek aşkın kulağı, dünyanın geri kalan bölümünün söylediklerine tıkalıdır, bu özelliğinden tanınır.

gözyaşları, insanın insan olmakla yetinmeyip, doğasının sınırlarını aşmak istediğinde içinde eridiği cevherdi; insan bir gözyaşının aracılığıyla maddi yapısından, sınırlı varlığından kurtulup uzaklara karışıyor ve sonsuz oluyordu.

bir tek küçük yıldız bile, aniden yerinden sökülüp alındığında bir evrenin uyumunu tatsız bir şekilde bozabilir.