o bana suda bir şey aramakta
yardım etti. yaşamımdaki
saklanmış şey bulundu
bir inci kolye dizdim
kadın olmanın anlamını düşündüm
onun için elinde çam dalı
tutan bir gelin olmak isterdim
yok aşk değil, uyuşmak, anlaşmak
bütün o boktan şeyler değil
yok yok aşk değil, aşk hiç değil
onun bir sözcüğüyle yaşamımda
yer alan her şeyi çöpe atmak isterdim
gelgelelim aşk değil bu, aşk hiç değil
bir şey arayan bir kadının aradığı şeyle
karşılaştığında kendine iskambillerden
kurduğu bir hayatın yıkılması gibi
bir şey bu. doppler etkisi
ona yaklaşarak yok oldum
yaşamımdaki y-faktörü yok oldu
yok aşk değil bu, aşk hiç değil
beta ışınına dönüşmek belki
ama aşk değil
hep böyle kaybederek mi
galip oluyor o
hep böyle umarsızca
kendini silerek
hiçbir şey beklemediği için mi
benden, her şeyimi vermek
istiyorum ona
yoksa benden daha çok
üzülmesi mi eski yaralarıma
ama kaldı mı böyle kişiler şimdi
ben mi yapıyorum kafamda yanılsama
tende kalan bir parıltı belki
aradığım şeyi bulduğumda
karşıma çıkan eter
hep o aradığım gizemli pürlük
tadzio
nasıl tanımam onu karşıma
çıkarıldığında
nasıl asetonlamam beynimi
nasıl çam yeşili bir eter ve etera
gözlerini hep ayak uçlarına
dikip durduğunda
belki tadzio da değil o
belki başka bir şey
gizli tutulması gereken bir şey
ama nasıl nasıl tanımam onu
karşıma çıkarıldığında
enerjiye bağlanınca
rastlantılar derin bir anlam
kazanıyor: esrarengiz peru
yazmalarının 9 sezgisinden
ikincisi söylüyor bunu
gözlerimi kapadığımda
nasıl bir sitar ve eter ve etera
yok yok aşk değil bu, aşk hiç değil
saf olana duyulan çılgın bir tutku bu
kuğu sürülerine duyduğum özlem
yüreğime eldiven gibi
geçen bir şey
eskiden önemsediğim ne varsa
şiirim, dostlarım hatta gururum
hepsi iskambil kağıtları gibi
yıkılıyor
ve belki de ben ilk kez aşık oluyorum