25.07.2013

hayat

james joyce

her şeyin bir nihayeti de hasılası da muayyen bir tarz ve vezinde o şeyin iptidaı ve menşeiyle ahenk içinde bulunacağından naşi, doğumdan itibaren neşvünemayı neticeye doğru tabiata muvafık bir şekilde inkıraz ve zail olarak yozlaştırıcı bir istihaleyle nasıl tahakkuk ettiriyorsa, dünyevi mevcudiyetimiz de aynı çok safhalı ahenkle öyle ifa edilir.

yaşlı hemşireler bizi hayata doğru çekerler: feryat ederiz, besleniriz, oynarız, kucaklaşırız, öpüşürüz, ayrılırız, zeval buluruz ve sonunda ölürüz. naaşımızın önünde eğilirler. evvela nil'in sularından, yol yol kamışlardan örülü bir yatağa benzeyen sazlıklardan kurtarılırız: sonunda bir dağ kovuğu, dağ aslanıyla balık kartalının çığrışmaları arasında esrarengiz bir kabir.

hiç kimse höyüğünün mevkiini ve hangi muamelelere tabi tutulacağını ve hatta tophette'e mi veya edenville'e mi havale edileceğini dahi bilmediğinden, geriye dönüp baktığımızda hangi uzak diyarlarda kim olduğumuzu, ne olduğumuzu, nereden gelip ne zaman nereye gittiğimizi de hakeza bilemeyiz.