albert camus
andre gide'in bir sözü vardır: "sanat baskı ile yaşar ve özgürlükle ölür."
sanat, kendi kendisine yaptığı baskı ile yaşar, başkalarının baskısı ile ölür. aksine kendi kendisine baskı yapmazsa çıldırır nihayet ve birtakım hayaletlerin kulu olur. böylece en özgür, en isyancı sanat, en klasik sanat olacaktır; en büyük gayreti armağanlandıracaktır. bir toplum ve sanatçıları bu uzun ve özgür gayrete razı olmadıkça, eğlencelerin rahatına, konformizme, sanat sanat içindir oyununa ya da gerçek sanat vaizlerine kendilerini bıraktıkça kısırlık ve hiçlik içinde kalırlar.
sanat, açıklamaya çalıştığım bu özgürlük esası sayesinde, istibdatın ayırdığı yerde, birleştirir. böyle olunca, bütün baskı yapanların onu düşman edinmelerinde şaşılacak ne vardır? şaşılacak ne vardır, ister sağcı, ister solcu olsun, günümüz istibdatlarında sanatçı ve aydınların ilk önce kurban gitmelerinde?
müstebitler, sanat eserinde, inanmayanlara esrarlı gelen bir kaçış kuvveti olduğunu bilirler. her büyük eser, insanlığın çehresini daha zengin, daha hayran olunacak şekle sokar, bütün sırrı buradadır. ve bu muazzam vakar tanıklığım karartmak için binlerce kamp ve hücre demiri gene azdır. bunun için de, bir yenisini hazırlamak bahanesi ile de kültür, geçici bir zaman için de olsa, ortadan kaldırılamaz. insanın, sefaleti ve büyüklüğü üzerine bitmeyen tanıklığı ortadan kaldırılamaz, bir nefes durdurulamaz.
sanatçı için, kavganın en şiddetlisinden başka yerde rahat yoktur.