
insanların korunma yolları, aynı bir hayvan ve böcek dünyasındaki, somut korunma mekanizması gibi işler. insanın, benliğin yasak bölgelerini anlamaya başladığında fark edeceği gibi, fiziki yığınakların da bir dokusu ve maddesi vardır. en zor olanlarıysa, diyelim ki demir, çelik, teneke ya da bakırdan yapılmış, bir zırh arkasına saklananlar değildir her zaman. bunlar o kadar zorlu da değillerdir aslında; daha çok karşı koyanlar, kendilerini koruyanlar ve mirabile dictu, ruhun delikli engellerini kapama sanatına sahip görünenler olmalarına karşın. en çetin olanlar, benim "piscean hastaları" diye adlandırdıklarımdır. bunlar, bayat benliklerinin rahim bataklığında sessizce, bir dölüt gibi yatan sulu benliklerdir. su torbasını patlattığınızda, bunu bir düşündüğünüzde, ah! yakaladım sizi en sonunda! bence işte bunlar dönek olanlardır. sürrealist düşün'ün "erimeye yatkın balıkları"dır. belkemiksiz doğarlar, istek üzerine de erirler. yakayalabileceğimiz tek şey, erimeyen, parçalanmayan çekirdek -yani hastalık tohumlarıdır. insan, bu tür kişilerin, beden, kafa ve ruh açısından mikroptan başka bir şey olmadıklarını düşünür. ders kitaplarının sayfalarını işaretlemek üzere doğmuşlardır. ruhsal alanda ise tek yaşantısı laboratuvar rafında duran salamuranınki gibi olan, jinekolojik canavarlardır bunlar.
en başarılı gizlenmeleri şefkattir. ne kadar da yumuşak olabilirler! ne kadar düşünceli! ne kadar canayakın! ama onlara şöyle bir bakmaya kalkarsanız -gelişigüzel bir bakışla- ne büyük megalomanlar olduklarını görürsünüz. dünyadaki bütün ağlayanlarla birlikte kan ağlarlar -ama hiçbir zaman paralanmazlar. çarmıha gerilirken susuzluğumuzu giderir, sarhoş inekler gibi ağlarlar. eski devirlerdeki profesyonel yasçılardır bunlar; ortada ağlanacak hiçbir nedenin olmadığı altın çağ'da da öyleydiler. üzüntü ve acı, alışkanlıklarıdır. gündönümlerinde yaşamın bütün değişkenliğini tozlu bir zamk durumuna sokarlar.