uwe timm
evin anahtarına sahip olan bir kadına cinsel yakınlık duymak mümkün değildir.
eğer yükselmek istiyorsan safra atmalısın. insan ayrılmayı bilmeli, özellikle de bizi bağlayan şeylerden kendimizi özgürleştirmeliyiz, bizi tutmak, bağlamak isteyen şeylerden. o zaman hafifleriz.
gerilimli yas anları her zaman tam tersine, yani kahkahalara dönüşme tehlikesini barındırır.
amatörler hep isimler üzerinden giderler, profesyonellerse içeriği çözerek sindirirler, konu hakkında bilgili olmak gerekir, hem de sadece dergi sayfalarından değil, özümsemiş olmak gerekir, sokrates'in baldıran şerbetini içtikten sonra kriton'dan niçin askleipos'a bir horoz kurban etmesini istediğini, tören salonundakilerin arasından çok azı, belki sadece bir kişi bilse bile.
siyah, jakobenlerin rengidir ve siyahla birlikte, lacivert hariç, her renk giyilebilir. karalar bağlamak, karaborsa, kara çalmak. inkarın, anarşinin, başına buyrukların rengidir.
hatırlamaya dahil olan bir şey de, hatırladıkça duyguların tekrar şekillenmesi, hissedilebilir hale gelmesi. duygular nasıl ve nerede oluşur, yerleri neresidir; düşünmeye, kavramaya eşlik eden, onlara ivme oluşturan nerededir; bağlantıları aramaya yönelik zorlayıcı istek, direngenlik; cesaret, teslimiyet, gevşek olan her şeyden nefret eden bir şey, uyum gösteren, saf, yeni olandan, farklı olandan, benzersiz olandan duyulan sevinç. hiddet.
bizi ölüme karşı koymaya iten budur, bu bilgidir: hepimizin ölüme doğru ilerliyor oluşumuz ve onun karşısında bizi yakınlaştıran ortak tutumumuz. yaşamda kardeş olma hali.
varlık, bilinci belirler.
babasıyla sorunu olmayan kadın var mı ki? babalar ya çocuklar 12 ile 16 yaş arasındayken ortadan kayboluyor ya da çalışmaktan canları çıktığı için zaten hiç ortada olmuyorlar. kızlarını ya ihmal etmiş ya da tanrıçalaştırmış oluyorlar. her iki durumda da, yani uygulamada bütün durumlarda, sevgili olarak gündemdeler.
çoğunlukla istifade etmenize imkan tanımayan en olmayacak zamanlarda kendini bilhassa öne çıkaran ve ona en çok ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda da yine olmayacak biçimde çuvallayan ve böylece irademizin egemenliğine şaibe düşürerek yakın temasımızı, içsel anlamda olduğu kadar elle tutulur -şu incelikli ifadeye bir kulak verin- anlamda da öylesine inat ve ısrarla arsızca alaya alan bu uzvun edepsiz küstahlığını ayıplamakta haksız sayılmayız.
orta sınıf toplumu, ideallerinin gerçekleşmesine sadece sanatta tahammül etmiş ve bunu genel bir talep olarak ciddiye almıştır. aslında ütopya, hayalcilik, çöküş olarak kabul edilen şeylere sanatta izin vardır. yapıcı kültür, gündelik hayatta gerçeğe bağlılığın galip geldiği unutulan gerçekleri sanat yoluyla gerçekleştirmiştir. güzellik yoluyla gerçeğin zehri alınır ve andan uzaklaştırılır. sanatta olan biten, hiçbir yükümlülüğün altında değildir.
çiftleşmeden sonra bir kayıtsızlık refleksi oluşur. kıskançlık, yüzyıllardır alıştırması yapılan bir mülkiyetçilik tutumunun sonucudur.
seni evin içine sokmak bile mutluluğun yarısı demektir.
bir zamanlar bir adam vardı, her şeyi, öncelikle de kendini değiştirmek istedi. cesur olmak istedi. bir daha yalan söylemek istemiyordu. ne başkalarını ne de kendisini kandırmak. en içten dileği büyümekti, bedensel olarak değil, hayır, epey boyluydu, herkese karşı açık olmak istiyordu, daha çok soru sormak, az yanıtlamak, nesneleri yeni baştan tanımlamak istiyordu.
gri zorluğu aşmanın rengidir, gri gölgenin rengidir, siyahtan beyaza geçiştir; gri yeniden doğuşun rengidir.