onur caymaz
sait faik, "hiçbir şey fazla değil" derdi bu insanlar için; söylenip duruyor bizimki: "ulan en küçük iyilik bile fazla ulan bu insanlara; yaşasaydı faik, altmış sene önceki gibi düşünür müydü acaba?"
ne yapalım, kahramanımızın tavrı bu, karışacak değiliz. aklına takmış, devrim yapacak, yeni yönetim biçimi getirecek ülkeye. sisteminin kayıtsız şartsız tek başkanı o olacak; "beylerbeyi" ilan edecek kendisini, en tepedeki adam, tek adam olacak, baba adam!
kardeşi elektronik mühendisi, ondan rica edecek; amerika'da doktora yapıyor ama yardımcı olacaktır, kırmaz ağabeyini, yıllardır ilk defa ondan bir şey isteyecek: bir makine! ama nasıl bakın: bu makine, sürekli ülkeyi dinleyip belleğine kaydedilmiş olan belli başlı anahtar kelimeleri tarayacak. bunları söyleyenler hemen, aman dinlemeden vurulacak. misal, futbol hakemlerine "hocam" diyenler o an gitti! ülkede okumaktan saçını başını dökmüş, yıllarca sürünmüş insanlara saygı duymak öyle zorlaştı ki artık sadece hakemler hoca!
belli başlı bulvarların çeşitli köşelerine sıkı tetikçiler konacak. iyi adamlar olacak bunlar, attığını vuran, yağız delikanlılar. mesela iki öküz, tanımadıkları kızların peşine takılmış, ağızlarının suyu akmakta, rahatsız edici biçimde takipteler. "vay amuğa koyim" biçiminde adinin de adisi küfürlerle böğürüyorlar. üretilen cihaz bu arkadaşları işaret edecek; aniden kan içinde yere yığılacaklar. oh, diyor kendi kendine. içinin yağları eriyor. öküzlüğe mahal verilmeyecek!
misal, iki kız, kafede oturmuşlar, kahvelerini almışlar, mağazalardan, giyimden, alışveriş dünyasından konuşmaktalar. bunun yüz tane ayakkabısı varmış da ötekinin rekoru altmış yediymiş henüz. sevgilisinden bahsederken "aşkitom" mu dedi biri: "çat", gitti. birden kahve fincanına kan dolacak. ardından, onu aval aval dinleyen, her haliyle dünyaya zararlı diğer hanım kız da vuruluyor. madem öyle beyinsizle birliktesin, sen de beyinsizsin. acıma yok.
örneğe gelin: iki arkadaş bira içmekteler, konu da otomobil; ince mevzu yani. bilirsiniz, ortalama türk erkeğinin anladığını sandığı üç şey vardır: kadınlar, otomobil, futbol. "pert" mi dedi birisi, delik deşik edilecek. öteki takım adı mı zikrediyor; yok efendim o olsa defansa şunu koyup bunu da ileri çekermiş. sabahın köründe iş yerine gelip uykusu açılmadan, çay kahve içmeden evvelsi geceki maçtan bahsedebilenler, sözü sizedir kahramanımızın: "çat, çat, çat!" silahlar konuşacak. "nasıl koyduk size" şeklinde takımlara cinsiyet atfederek yaşayanlar: allah belasını versin hepsinin; kalp nahiyesinden tek kurşun; bu iş çok kolay!
fakat en parlak fikrini, iki saat kadar uğraştıktan sonra metronun caddeye bağlanan merdivenlerinde buluyor: kendi kurduğu düzen işlemeye başlar başlamaz bir kampanya başlatacak. bahsi geçen kampanyanın ne olduğu cuma günkü gazetede açıklanacak. tabii ülkede artık tek gazete çıkmaktadır: "bey sözü." söz konusu kampanyanın açıklandığı o kutlu günde manşet rengarenk, kocaman olmalı. iyi reklamcılarla çalışmak gerek. "yarın, memleketimizin bütün alışveriş merkezlerinde, ziyaretçilerimize sürpriz hediyeler; unutmayın, bedava!" budur işte!
ertesi gün ülkedeki bütün alışveriş merkezleri bedavacı, meraklı ziyaretçilerle dolacak; yetkililer öğlen saat bire kadar bekleyecek. sonra bu çağdaş toplama kamplarının kapıları kilitlenecek. gaz odasından fırlayarak hızla ortalığı kaplayan zehirli gaz sayesinde, yaz kış demeksizin cumartesi pazar günlerinin tamamını alışveriş merkezlerinde geçiren aşağılık ahali öldürülecek. böylece ülkemiz kurtuluşuna, refahına dair emin adımlarla ilerleyecektir. kahramanımız emindir: bu, ülkemizin ikinci kurtuluş savaşı olacaktır.
sinemada film bittiği zaman henüz yazılar başlamadan alelacele çıkanlar o an; telefonunu çok acil haber bekliyormuşçasına ışıklar henüz yanmadan hemencecik açanlar vakit kaybetmeden antraktta infaz edilecek.
trafikte seyrederken onun bunun karısını kızını seyrederek gün boyunca birilerini düzme hayaliyle yaşayan kamyoncular direkt yan taraflarından, tek kurşunla, sol cam kan içinde kalırcasına..
eşofmanını çekip bağdat caddesi'ne çıkarken saçlarını fönletmeyi ihmal etmeyen, plaja gittiğinde denize bile on kilo makyajla girip yüzemeyen imitasyon kızlar dizlerinden vurulup yaz sıcağında yazlık yerlerde, otantik görünmesi için camların ardında, millete gözleme açmaya..
ağızlarında sigaralarıyla iş makinelerini, vinçlerini, lağımcıları seyreden şapkalı amcalar enselerinden, susturucu denen güzelliği kullanarak, gürültüsüz, sakin sakin..
tüm pazar gününü mahalle bakkalının önünde durup ikindiye doğru kahveye, karanlık birahanelere ya da kerhaneye çöken; kendileriyle hiç ilgilenmeyen yalnız kadınlara sürekli damardan kesik atarak askıntı olan eşcinsel düşmanı abazanlar hadım edilerek..
taksitle, her şeyin dahil olduğu çok yıldızlı yaz otellerine gidip hayvanca yiyerek rus kesen tatilciler asılarak.. rus kadınlarının hepsinin orospu olduğunu sananlar elektrikle..
şiirlerini yayımlamayan, bira ısmarladığı halde eserlerinden bahsetmeyen, onun barında şunun meyhanesinde arkasından bin türlü laf eden eleştirmen, şair, yazar, hiçbir şey yapmadığı halde kendine aydın sıfatını yakıştıran kimseler dilleri kesildikten sonra öldürülecek, yok edilecek. beylerbeyi, bunlardan tez vakitte kurtulacak.
en iyisi bir kitapçıya uğrayıp yeni çıkan şiir dergilerinden birini alarak iki üç genç şaire zar atmak.. bilgilendirmek, hayatı öğretmek amacıyla seçtiği bu gençlerin kız olmaları daha iyi olur tabi. bu hanım kızlar on sekizi geçmemiş olurlarsa hani, daha da iyi!
var ya.. onlar bir tanedir bir tane!