stephen grosz
çoğumuz, belki de hepimiz bir kez olsun usdışı fantezilere kapılmışızdır. ama onların varlığını ender olarak kabulleniriz -eşlerimize, yakın arkadaşlarımıza bile anlatamayız. onlardan söz etmek zor, hatta olanaksızdır. ne anlama geldiklerini, hakkımızda ne söylediklerini bilmeyiz. kendimizi mi yitiriyoruzdur? bir an için deliriyor olmamız mümkün müdür?
paranoid fantezileri normal zihinsel yaşamın parçası olarak açıklayan birçok psikoloji kuramı var. bunlardan biri, paranoyanın bazı saldırgan duygulardan kurtulmamızı sağladığını söyler. öfke bilinçdışı yansıtılır: "ona zarar vermek istemiyorum; aslında o bana zarar vermek istiyor."
bir başka teori, paranoya aracılığıyla istenmeyen cinsel duygularımızı reddettiğimizi öne sürer: "onu sevmiyorum, ondan nefret ediyorum; o da benden nefret ediyor." bu açıklamaların ikisi de doğru olabilir ama ikisi de tam anlamıyla yeterli görünmüyor.
herkes paranoid belirtiler sergileyebilir -mantık dışı ihanet edilme, alay edilme, istismara uğrama ya da zarar görme fantezileri geliştirebilir- fakat güvensiz, bağlantısız, yalnız hissediyorsak paranoid fantezilere kapılma eğilimimiz artar. paranoid fanteziler, her şeyden önce duyarsızlık ve aldırışsızlıkla karşılandığımız duygusuna verdiğimiz tepkidir.
bir başka deyişle, paranoid fanteziler rahatsızlık vericidir fakat savunma mekanizmamızın ürünüdürler. bizi daha korkunç bir duygusal durumdan korurlar -kimsenin bizimle ilgilenmediği, kimsenin umurunda olmadığımız duygusundan. "şu şu kişi bana ihanet etti" düşüncesi, bizi daha acı verici olan "kimse beni düşünmüyor" düşüncesinden korur. askerler arasında paranoyanın yaygın olmasının nedenlerinden biri budur.
birinci dünya savaşı'nda, siperlerdeki ingiliz askerleri, ingiliz savunma hattının arkasında tarlalarını sürmeye devam eden fransız köylülerinin gizlice alman topçularına işaret verdiğine inanıyorlardı. "büyük savaş ve modern bellek"te paul fussell, köylülerin alman toplarını ingiliz mevzilerine yönelttiğine bütün kalpleriyle inanan askerleri anlatır. şöyle yazar fussell: "cephedeki askerlerin sarsılmaz inancına rağmen, iki savaşta da mevzilerin arkasında kalan topraklardaki fransa, belçika, alsas köylülerinin fantastik ölçüde karmaşık, ayrıntılı, incelikli ve zekice yöntemlerle uzaktaki alman topçularını yönlendirdiğine dair bir kanıt bildiğim kadarıyla bulunamadı." askerler, bir yel değirmeninin rüzgarla gelişigüzel dönen kanatlarında, iki ineğini önüne katmış tarlasında yürüyen bir adamın halinde tavrında, çamaşır asan bir hizmetçinin hareketlerinde korkunç şifreler görüyorlardı. anlaşılan, ihanete uğramak unutulmaktan daha az acı vericiydi.
ciddi bir psikolojik rahatsızlığa yakalanma olasılığı ilerleyen yaşla azalıyor fakat paranoya geliştirme olasılığı aksine artıyor. hastanede, "buradaki hemşireler beni zehirlemeye çalışıyor." diye şikayet eden yaşlı erkek ve kadınları sık sık dinledim. "gözlüğümü nereye koyduğumu unutmadım; belli ki kızım onu çaldı." "bana inanmıyorsunuz ama sizi temin ederim ki odama böcek yerleştirmişler, mektuplarımı da okuyorlar." "lütfen beni eve götürün, burada güvende değilim."
şuna hiç şüphe yok: yaşlılar aile üyeleri tarafından istismar edilebilir, kandırılabilir veya bakıcılarının kötü muamelesine maruz kalabilir. bunlar gerçekten oluyor; dolayısıyla yaşlıların korkularını dikkatle dinlemek çok önemlidir. fakat sık sık -siperlerdeki askerler gibi- yaşlılar da ölümle yüzleşirken unutulmuş hissediyorlar. bir zamanlar çekici ve önemli kişiler olan bu erkeklerle kadınlar giderek daha sık görmezden gelindiklerini fark etmeye başlıyorlar.
benim deneyimim, paranoid fantezilerin sıklıkla dünyanın umursamazlığına verilen bir yanıt olduğu yönünde. paranoid kişi, birinin kendisini düşündüğünden emindir.