nietzsche
bir olayın büyük bir boyuta sahip olabilmesi için iki hususun bir araya gelmesi gerekir: olayın olmasının büyük manası ile olayı yaşamanın büyük manası.
kendi içerisinde hiçbir olay büyük boyutlu değildir. bu olay, takım yıldızların tümünün yok olması, halkların mahvolup tarihten silinmesi, büyük topraklara sahip devletlerin kurulması, doğaüstü güçlerle sürdürülen savaşlar, yaşanılan yenilgiler olsa bile; tarihin nefesi, bu tür birçok olayın üzerinden, gevşek dokulu bir kumaştan geçermiş gibi, geçer gider. bu, güçlü bir insanın sert bir taşa hiçbir etki yaratmayan bir darbe indirmesi, kısa, keskin bir aksi seda gibidir ve her şey gelir geçer. tarih ise, bu tür alışılagelmiş olaylardan neredeyse hiç söz edilmemesi gerektiğini çok iyi bilir. bunun sonucunda da, bir olayın yaklaştığını gören her bir insanı bu olaydan gurur duyup duymayacağına ilişkin bir kuşku kaplar hemen.
ister büyük olsun ister küçük, bir şeyler yapıldığında eylemle duyarlılığın uyumuna güvenilir ve bu uyum amaç edinilir ve vermek isteyen biri, armağanın manasını anlayacak bir alıcı bulmaya özen göstermek zorundadır. işte bu nedenle de, büyük bir insanın bile kendi başına yaptıklarının, bunlar kısa süreli, zayıf ve verimsiz ise, büyük bir boyutu yoktur; çünkü bu insanın bu işi yaptığı an, bu iş için gerekli, derin uzmanlık bilgisi olmayabilir. yeterince kararlı bir biçimde amaca yönelmemiştir, yeterince uygun zamanı belirlemeyi ve seçmeyi bilmemiştir: büyük olmakla gerekli olanı görebilmenin çok yakın ilişki içinde olmasına karşın, bu insan üzerinde rastlantı egemen olmuştur.