aslı erdoğan
yalnızca kötülüğün en dibine inenler erdemin doruklarına varabilirler.
bir kitabın kapağına bakarak içindekileri anlayamazsın.
"marmara denizi'nin bir ömür boyu öğretemediğini, okyanus bir dakikada öğretir."
her insanın, gün gelip de düşüp parçalanmaktan kendisini güçlükle alıkoyduğu bir uçurumu vardır.
akılcı, mantıklı yaklaşımlardan, ucuz sevgi sözcükleri kadar iğrenirim; yeryüzü, zekalarından başka bir şeyi olmayan insanlarla yeterince dolu zaten.
hayatta hiç kimseden, hiçbir şeyden korkmam. kendin olmayı ancak öyle öğrenirsin.
çok zeki ve duyarlıydı; bu iki özelliğin bir kadında birleşmesi onu çoğu zaman felakete götürür.
ben öyle bir kadın istiyorum ki, onunla evreni yeniden kurabileyim. bir aile, bir ev kurmaktan da öte; bütün dünyayı sil baştan beraber yaratmalıyız.
karanlıktan herkes korkar; ama karanlıktakilerin aydınlığa çıkarılması gerekir.
arzu kolaylıkla bastırılabilir; ama asla unutulmaz.
genç ve güzel bir kadınsanız eğer, erkekler gövdenizi asla reddetmezler; sizi reddetseler bile.
korkmadığını söylediğin şeylerden korktuğuna eminim. istemediğini söylediğin şeyleri de çok istiyorsun. umutsuzluk değil seninki; sadece bıkkınlık. yaşayan herkesin umudu vardır.
hiçbir zaman sonuna dek gitmeyi başaramadım.
her şey ne kadar yalın ve basitti. cinayet dünyanın en sıkıcı, en sıradan işiydi; insani, duygusal, ahlaki bir boyutu, herhangi bir karanlığı, bir gizemi yoktu. birinin dilini kesmek kadar olağandı.
sonuçta insan yaşamayı hep sürdürmek zorunda ve bunun için de kendisiyle birlikte yaşamayı öğrenmeli. gündelik hayat denilen o sığ, engin denizde bir dizi mercandan başka bir şey değil işlediğimiz cinayetler, gizli suçlar, sırlar..
iki insanın çıplak, maskesiz, bir zırha ya da kalkana sığınmadan iletişim kurabilmesi kutsal, mucizevi bir şeydi. ortak bir geçmişe, birlikte var olma düşlerine dayanmayan bir ilişki, alabildiğine güçlü ama bir o kadar da kırılgandı.
önceki geceyi tekrar yaşamayı ummuştum; ama o, insanın hayatında yalnızca bir kez gerçekleşebilen bir şeydi. bir anıyı yeniden yaşamaya çalışmak ne kadar umutsuz, anlamsızdı. yapay bir mücevherden daha uyduruk bir şeydi.
"yaşama kabızlığı" diye adlandırdığım o illete tutulmamış olanlar, yazar olmayı akıllarından bile geçirmezler.
biz kadınlar, cinsellik söz konusu olduğunda umulmadık davranışlar gösterebiliriz ve bu da bedenimizle ilişkilerimizin karmaşıklığından kaynaklanır.
kadınları cinselliklerinden dolayı yargılamaya kalkan maçoları kendi silahlarıyla vurmak çok zevklidir.
hepimiz okyanusun sonsuzluğunda kaybolmuş yapayalnız adacıklardık; sınırlarımızı aşıp bir başkasına dokunabilmemiz, bir yanılsamaydı yalnızca.
"cehenneme giden yolun taşları iyi niyetle döşenmiştir." derler ama ben buna inanmıyorum. her iyi niyet taşını ters çevirin, altında bir alçaklık saklıdır.