kostas mourselas
kadının üzerindeki toprağı kaldırabilirsen, sonunda bir truva ile karşılaşabilirsin.
tıpkı denizin sahile getirdiği cesetler gibi, her şey bir gün su yüzüne çıkar.
insanın eline birkaç kuruş geçtikten sonra hem idealler, hem dostlar, hem dostluklar uçar gider.
işinde ne kadar üretkensen o kadar batar, yok olursun. masallar biter. sanatın, okudukların güme gider. hepimiz tımarhaneye gideriz.
hareketsizlik ölümdür, bataklıktır.
şu "erdemli, namuslu ve şerefli" kızların akılları bazen fazlasıyla götlerinde oluyor. yıllar sonra, bütün evlilik hayatın boyunca, bu tür hanımefendilerin, kilisenin mütevelli heyetinin tüm üyelerinin elinden geçtiğini anladığında, beynini havaya uçurmayı isteyecek noktaya varabilirsin.
sınırların dışına çıkmazsan yaşayamazsın.
şans, bir tek yanlışın küçük ya da büyük olduğunu belirler ama yapılan yanlış şans eseri değildir.
sanat sadece bir zevk değildir. sana bütün kapalı kapıları açan bir anahtardır.
kötülük seni sertleştirir; seni evrenle, kaos ile karşı karşıya getirir.
yaşamadım, hedefi ıskaladım, ellerimin içinden gitti, kayıverdi; hayır hayat değil, hayatı nasıl olsa yaşadık, yaşıyoruz, gidiyor; ama diğeriyse, o elle tutulamayan, aklının bir köşesine, ruhunun derinliklerine attığın şey gidiverdi. işin aslının orada saklı olduğunu bilmene rağmen, onu düşünmek istemezsin, alıp atarsın, arşive kaldırır, unutursun.
denizi hiç hareketsiz göremezsin; ama denizi dingin görebilirsin.
telefonda gerçekleri çok daha kolay itiraf ediyoruz. yüz yüze olduğun zaman kapılar kapanır, emniyet önlemleri alınır, çekingen davranırsın; ama telefonda konuşurken kendini rahat bırakırsın.
insan bir gün olgunlaşır. bu çok zaman alır ama olgunlaşır.