düş, geceleri yaşamın kaynağına doğru kaçan ruhun susuzluğunu giderdiği yerdir.
bir erkeğin, evlenmenin dışında yapabileceği en büyük aptallık boşanmaktır. hepsinden beteri de bundan pişmanlık duymaktır.
hiçbir şey kalıcı değildir, insanlığın büyük düşü dışında; orada hiçbir enerji yok olmaz; her sözcük yazılı olarak kalır.
gerçek, ot ve toprak gibidir. gerçek, büyüyen ottur ve onu ezen ayaklardır.
yazar, yaşamı bir bütün olarak algılamalıdır. büyük izlek olarak ölümü duyurmalı -insanların gururlarını, bencilliklerini ve kötü niyetlerini biraz olsun azaltabilmek amacıyla- ama buna karşıt olarak, yaşama da bir anlam vermelidir. sanat, birbiriyle çelişkili olan bu iki düşüncenin dengelenmesidir. insanın görevi, özellikle de yazarın, bu dünyadan ayrılırken arkasında bir eser değil -çünkü her şey eserdir- biraz iyilik, biraz bilgi bırakmasıdır.
iyi dostluklar çıkarlardan doğar.
başkalarının aşk deneyimlerinden hiçbir ders alınamaz. bir kadın ve bir erkek arasındaki her karşılaşma dünyanın ilk öyküsüymüş gibi başlar.
bir aptalın aptal olduğunu kanıtlamak tehlikelidir.
size şu soruyu soran bir adama yanıt vermek hiç de kolay değildir: neden sanki yaşamam gerekli?
yaşamın yerine hiçbir şey konulamaz.
yetenek bir tür lanettir. puşkin yeteneği yüzünden öldü. tanrıdan gelen bir armağan kadar kıskanılan bir şey yoktur. yeteneklere az rastlanır; ama niteliksizler yığınladır.
"insanların çabaları bize hep aynı şeyi, yani insanların eserlerinin anlamını oluşturan yasa, ölçü, düzen ve fedakarlığın bu dünyada var olduğunu öğretmektedir. güzel ve büyük ne varsa kan ya da alın teri ve sessizlik içinde yaratılmıştır."