orhan pamuk
insanın hayatı, kitaplarından daha değerlidir. ama hayata anlam ve değer veren şey bu kitaplardır.
benim için mutlu bir gün, bir sayfa iyi yazı yazdığım sıradan bir gündür. yazının dışındaki hayat eksik, kusurlu, anlamsızmış gibi gelir bana.
her erkeğin ölümü babasının ölümüyle başlar.
2006 dünya kupası'nda elemeleri kaybedince, isviçreli futbolculara maçtan sonra saldırdık. bunun gazetelerde yazılış şekli hiç de ahlaki değildi ve türkiye için de kötü oldu. türk futbolu türk milliyetçiliğine yarıyor, türk milletine değil.
futbol -din gibi- herkesle birlikte tadına varılacak bir şey. yalnız bir romancının değil tesellisi, eğlencesi bile olamaz.
sinek asını hiçbir zaman bulamazsın. hile el hareketlerinde değil, kağıtlarda.
modern çağın çözümleyici (analitik) felsefesi, düşünmeyi kelimelerle ilişkilendirerek, görmeyi duyumsal ve çocuksu bir şey olarak küçümsedi.
yeni bir hayat, her zaman daha güzel bir manzaradır.
son yüzyılda kitapları yasaklamak, yakmak, yazarları öldürmek, hapse atmak, onları vatan haini ilan edip sürgüne yollamak, basında hep bir ağızdan yazarları aşağılamak türk kültürünü zenginleştirmedi, tam tersine fakirleştirdi. devletin yazar ve kitap cezalandırma alışkanlığı hala devam ediyor.
yazının güzelliği için her zaman kötü yazan adam olmaya hazır olmuşumdur. mesele yazı güzel olsun, ben kötü adam olayım.
kitapları kapaklarına bakarak alan okurlara ve bu okurlar için yazılmış kitapları küçümsemeyen eleştirmenlere daha çok ihtiyacımız var.
kitap okuyarak, düşünerek, tek başımıza yaratıcı bir şekilde ve özgürce kafamızı kullanarak dünyayı kavrayabileceğimize ilişkin iyimser inanç, modern edebiyatın ve bireysel özgürlük duygusunun da başlangıcıdır.
büyük şair, içinden gelen sesi tanıyan, ona güvenen, kendine ve söyleyeceği sözün gücüne güvenen kişidir. içimizden geleni dinlemeyi öğrendiğimiz anda, ister şair olalım, ister romancı; şiirin, romanın olması gerektiği gibi, yazılması gerektiği gibi yazıldığını da hissederiz.
bütün büyük yazarlar söyledikleri şeylerle değil, söylemedikleriyle mutlu ederler bizi.
dadaistler bize sanatın öncelikle, daha önce hiç bir araya gelmemiş şeyleri bir araya getirmeye kalkışmak olduğunu öğretmişlerdir. iyi sanatın veya farklı sanatın başlangıcında dadaist bir fikir yatar.
benim için mutluluk bir yandan kalabalık bir ailenin gürültüsünü işitip güvenini ve şefkatini hissederken, insanın aynı zamanda yalnız kalıp kağıtla kalemle, boyayla fırçayla kendine yeni bir dünya yaratmak için sabırsızlık; hatta öfke duyması demektir.
otobiyografi bir hatırlama yolu değil, unutma biçimidir.
şizofreni insanı akıllandırır. gerçekle ilişkinizi kaybedebilirsiniz; ama şizofreniniz sizi endişelendirmemeli. eğer bir tarafınızın bir diğer yanınızı öldüreceği sizi fazla endişelendiriyorsa, sonunda tek bir ruhla kalakalırsınız. bu, hastalığın kendisinden daha kötüdür.
romancı bir cemaate ait olmayan, cemaatin temel içgüdülerini paylaşmayan, tecrübe ettiğinden başka bir kültürle düşünen ve yargıda bulunan bir kişidir. ait olduğu cemaatten başka bir bilince sahip olduğu anda dışarıdadır, yalnızdır. metninin zenginliği de hem dışarıda olanın hem içeride olan bir gözlemcinin bakışından gelir.
kitaplarınızın gelecekte bir etkisi olacağı inancı bu hayattan zevk almanızı sağlayan tek teselli.
orijinalliğin, özgünlüğün formülü son derece basittir: daha önce bir araya gelmemiş olan iki şeyi bir araya getirmek.
ne kadar da umutsuzdur bazan hayat, ne kadar acımasız.