djuna barnes
yaşam anlatılmak için değildir.
bir erkek gerçekte neyi arzular? şu iki şeyden birini: yalan söyleyebileceği kadar aptal bir kadın bulmak ya da bir kadını yalanlarını gözardı edebilecek kadar sevmek.
düşünmek hastalıktır.
sen gelip de üstümdeki taşı devirene kadar pekala idare ediyordum; şimdi açıkta kaldım, yosundan ve gözlerden ibaretim.
hiçbirimiz çekmemiz gereken acıyı çekmez, söylediğimiz kadar sevmeyiz. aşk ilk yalandır, bilgelik sonuncusu.
ancak uzun zaman hatırlanan şeyler uzun zamandır unutulmaya hak kazanırlar.
mizah duygusu olan her millet yitik bir millettir, mizah duygusu olan her kadın da yitik bir kadın.
insanın acısı yokuş yukarı tırmanır; doğru, taşıması güçtür ama muhafaza etmesi de güçtür.
izleyenin gözüne kendini, durmadan değiştirilen bir resim gibi sunan kadın, dalgın bir zihin için en büyük tehlikedir.
halk aynı yerde dua edip, içip aynı yere işer. büyük adam dışında herkes yuva-malulü bir kalp taşır.
geçmişimize saygı göstermek geleceği de kapsayan tek harekettir.
"yaşam ebedidir, güzelliği de burada yatar."
her şeyi sevenler her şey tarafından aşağılanırlar.
meşe palamudunu düşünmek için ağaç olmak gerekir.
bilge adamlar gelecek adına sahip olduğumuz tek şeyin geçmişin hatırlanması olduğunu söylerler.
acı canı oyalar; hiç kimse hiçbir şeyden emin olamaz, dolambaçsız yol yoktur.
bir insan hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek o kadar az şey biliyoruz.
insanın yaşamı, ancak onu kendisi icat etmişse kendinindir.
temizlik bir endişe biçimidir; o sakat ırksal belleğimizin babası korkudur. yazgı ve tarih düzensizdir; bu düzensizliğin anısından korkarız.
alışkanlıkların güvenliğine sığınmamış biri, her zaman ümit vericidir.
bilinen bir oda her zaman bilinmeyen bir odadan daha küçüktür.
aristokrasi, insanlar başka ve daha iyi bir şey düşünmeye çalıştıklarında zihinlerinde oluşan bir durumdur.
mahremiyetin masumlaştırdıkları mutludurlar.
başka birinin zihni dışında hiçbir yerde insan fazla ya da eksik olamaz.
zihinsel yaşam, ayaklar kaba durmasın diye gövdeyi saklama çabasından başka bir şey değildir.
bu dünyada katlanamadığımız ne varsa bir gün onu tek bir insanda buluyor ve bir anda seviyoruz.
tam anlamıyla masum olmak, tam anlamıyla bilinmez olmaktır, özellikle de insanın kendisi için.
büyük bir yıkım izlemek hep hoş ve korkutucu bir şey olmuştur.
bir akraba insanın aşığı olmadıkça, ancak doğduğunda, acı çektiğinde ve öldüğünde ön plana çıkar; eğer aşığınsa her şeydir.
eninde sonunda hepimizin aradığı felakettir.