sevan nişanyan
boy ve kilo açısından türkiye'ye benzeyen orta karar ülkelerde 1945'ten bu yana kırk civarında askeri rejim gelip geçmiş. gelişleri ilginç de, daha ilginç olanı gidişleri. sonuçta hepsi gitmiş; ama üç yıl, ama on yıl sonra. üstelik hemen hepsi gidici olduğunu baştan ilan etmiş. "milli birlik ve beraberliğin tehlikeye düştüğü" ya da "vatan hainlerinin yurdu ele geçirmek üzere olduğu şu elim günlerde" idareyi ele almalarının şart olduğunu ileri sürmüşler; ancak kalıcı olmadıklarını, işlerini gördükten sonra çekileceklerini daha baştan deklare etme gereğini duymuşlar. belki yalan konuşmuşlar, olabilir. ama geçici olduğunu baştan ilan eden başka rejim türü var mı? demokratik bir hükümetin yahut lenin'in veya kraliçe victoria'nın "merak etme yakında gideriz." diyerek iktidara geldiğini düşünemiyoruz.
daha da enteresanı şu: bunlar iktidardan gittikten sonraki ilk seçimde, bilemedin ikinci seçimde, askeri rejime karşı en açık ve şiddetli söylemi tutturan siyasi parti hangisiyse o parti seçimi kazanmış. şaşırtıcı ama gerçek, kırk örneğin kırkında da durum bu. bizdekiler malum. 1960'ta demokrat parti devriliyor, ertesi sene demokrat parti'nin mirasçısı olan iki parti, demokratların son seçimde kazandığı oydan daha büyük bir çoğunlukla seçimin galibi. 1971'de darbe geliyor. ap boyun eğiyor, chp boyun eğiyor, sadece chp içinde genç ecevit, "bu darbe bana karşı yapılmıştır." deyip başkaldırıyor. 1974'te ecevit "halk kahramanı" sıfatıyla iktidarda. 1980 darbesinden sonra iki partili rejim tasarlıyorlar. üçüncü parti, anap, zorla araya giriyor. evren paşa'nın "bunlara oy vermeyin sayın vatandaşlarım." diye çıkıp hot zot konuşmasına rağmen ezici farkla ilk seçimi alıyor.
diğer ülkelerde durum aynı. yunanistan'da 1967'de andreas papandreu'nun önlenemez yükselişini sebep gösterip darbe yapıyorlar. uzun vadeli tek faydası, papandreu'nun önlenemez yükselişine zemin hazırlamak oluyor. arjantin'de juan peron ile partisini iktidardan uzaklaştırmak için üç darbe yapıyorlar. bıraksalar kendiliğinden ölecek olan peronist partiyi her seferinde yeniden diriltmekten başka bir sonuç alamıyorlar.
peru da çarpıcı. her şeyiyle süleyman demirel'in ikiz kardeşi olan başkan belaunde'nin kadidi çıkmış hükümetini 1968'de alaşağı ediyorlar. yerine latin amerika tarihinin en radikal sosyalist rejimlerinden biri geliyor. 12 yıl boyunca memleket bin bir maceradan geçiyor, köprülerin altından amazonlar akıyor. 1980'deki ilk serbest seçimde belaunde ve partisi ap, darbeden önceki oy oranının aynısıyla gene iktidarda.
ekvador'da askerler kurt politikacı velasco ibarra'yı kırk yılda, şaka değil, altı kez deviriyor; adam yedi kere seçim kazanıp geri geliyor. 1972-79'daki son cuntaya karşı, ülkenin ezeli rakip iki siyasi partisinin yenilikçi kanatlarından iki genç adam başkaldırıp insan hakları ve antimilitarizm bazında muhteşem bir ortak platform oluşturuyorlar. 79'da ezici farkla başa geliyorlar. o ikisinden biri olan osvaldo hurtado'nun kitabını okumuş, "keşke bizde de olsa böyle biri" diye hayıflanmıştım.
kolombiya'daki rojas pinilla rejimi böyle, uruguay'da 1968-1980 askeri rejimi böyle, brezilya'da böyle. ispanyol solunun 1936'da toplam oyu %52. kırk yıllık franco diktatörlüğü boyunca yasaklanıp sürüm sürüm süründürüldükten sonra 1979'daki ilk normal seçimdeki oyları da neredeyse virgülüne kadar aynı.
özetle askeri rejimlerin normalizasyon sürecini başarıyla tamamlama skoru sıfır. her girdikleri seçimden dayak yiyip çıkmışlar.