elia kazan
erkeklik organı insanın en dürüst yanıdır. bundan aynı ölçüde emin değilim ama, kadınınki de öyledir sanırım. erkek organını daha iyi tanıyorum. en büyük yanı, onu tümüyle erdemli kılan yanı, erdemlilik iddiasında olmamasıdır.
örneğin, bizim organ hiçbir zaman "-meli" diye bir takı kullanmaz, "-malı" da demez. hemen oracıkta, boşalacak yüküyle hareket eder. kuşun tek bildiği "isterim"dir. ya da daha doğrusu "şimdi isterim". "dünya durdukça, daima" gibi boklar yemez. böyle sözler ise bir sürü adamı öteki herhangi bir duygudan daha çabuk çürütür. aynı zamanda, karındaşımız erkek ve kadınlara karşı düşmanca eylemlere iter bizi. çoğu kötülükler iyilik adına yapılmıştır.
o -melı/-malı'lar. öldürür insanı o -meli/malı'lar.
neyse, şimdi bizim oğlana dönelim. tek gözlü korsanımıza.
o, -meli/malı'lardan uzaktır. ve bunlardan çıkan bütün o dertlerden de. o kalkan vatandaşın tepede bir tek gözü vardır; istediğini kestirir, nişan alır ve düpedüz geçer saldırıya. ulu teddy roosevelt'in ruhuyla, bütün güçlerden peşine takılıp tepeye saldırmalarını ister. ve beden, salgılı teddy'nin katıksız isteğini tanır, peşine takılır ve varıyla yoğuyla katılır saldırıya.
arkadaşımızın saygı duyduğum bir diğer yanı da şu: onu uyandırıp ayaklandırmak pek elimizde değildir. istemiyorsa, kızın, dövün, kötü söz söyleyin isterseniz, tınmaz. bir fatih olarak uzanır orada, surat eder. mahmur bir diriliğe bürünüşü ise sahibine serzenişidir. yalan söylüyorsun yavrum, demek ister. sonra, o sahte durum geçip tarihin sayfalarına gömülünce, sayın öge kalkıp oturur, bakınır çevresine, sonra bir lalegibi kalkıp dikilir ve bir komedyen edasıyla "n'oluyor?" der.
çok fazla istemesi gerektiğinden değil ha! ama az da olsa içtenlikle istemeli. öte yandan "senden başka hiç kimse" gibi boktan sözlere ihtiyacı yoktur, kapılmaz da. bu konudaki görüşü şöyle tanımlanabilir:
"seni nevrotik orospu çocuğu seni! bütün arzunun kusursuz, tam ve sonsuz olduğuna inanıyormuş gibi davranman ya da öyle olmasını istemen niye? ya da senin arzunun en büyüğü olduğuna? sararıp solan yıllarını korumak için yüzyıllar boyunca kızlar uydurdular o 'sonsuza değin' bokunu, o 'en çok, en büyük' bokunu ve o 'yalnız sen' bokunu. bu yüzden kızları suçlayamazsın. solmaları hızlıdır onların. ama sen niye öyle görünüyorsun?"
şimdi kalkmışın dini imanı derler. ama eğri oturup doğru konuşalım, en doğru yanımız odur. ve en demokrat yanımız. zenginle yoksulu ayırt etmez ve renk farkı gözetmez. güney eyaletlerindeki kardeşlerimiz renk farkının her yerde geçerli olduğunu söylerler. ama büyük peter bu renk ayrımı zırıltısına hiçbir zaman yandaş olmadı, milyonlar tanıklık eder buna.
bizim yaşlı tekgöz, arı olan her şey gibi, biraz saf olma eğilimindedir. ve nerede biraz arı ve saf bir şey varsa, orada onu bozmaya yeltenen biri de vardır. böylece bizim kafasız, çoğu zaman, bağlı bulunduğu kişinin kokmuş kafasının ve ruhunun bilinçsiz aracı ve kurbanı olur.
erkekler, iyi olan yanlarını bir sürü yanlış ve kötü yerlerde kullanırlar. kızları aşağılamak, diğer erkekleri aşağılamak, gösteriş yapmak, kabadayılık etmek, sidik yarıştırmak, başka arenalarda aldıkları yenilgileri karşılamak, öç almak, kafatası yüzmek ve en kötülerinden biri, meraklarını doyurmak için. yüzlerce çeşidi vardır ayartmanın, tanrı bilir. karısıyla o işi yalnız karısı uyurken yapabilen o çok erdemli, çok ünlü siyasetçi gibi. hastalıklarımızın çoğunu bu küçük arkadaşımız yoluyla dışavururuz. ama şimşir başlı adamımızı tümüyle ayartmak, bozmak elinden gelmez kimsenin. geri gelir, istediği bir şeyi görür ve doğal olarak geçer saldırıya. bundan daha masum ne olabilir ki?
o gece florance'a karşı bizim ağaçkakan benim olabileceğimden çok daha dürüst, daha şövalye, daha nazik ve daha insancıl idi. florance'ı duydu, onun açık ve acil isteğine karşılık verdi. ve benim kafam çatışmalar ve engellerle darmadumanken kuş yuvasını buldu, orada sonsuza dek kalacağı gibi yalanlar kıvırmadan girdi, lütfunu boşalttı ve dinlenmeye çekildi. sevgi ve incelik en kusursuz karışımdır.