12.06.2014

savaş ve barış

tolstoy

iyi biten her şey iyidir.

en iyisi, kırbacı havada tutmaktır; onu koşan hayvanın başına indirmek değil.

büyük insanlar denen kişilerin tarihsel olaylardaki önemleri sanıldığından çok daha azdır.

eylemimiz ne kadar soyutsa ve bu yüzden de başka insanların eylemlerinden ne kadar uzaksa, o kadar özgür ve tersine, eylemimiz başka insanlara ne kadar yakınsa, o kadar özgürlükten uzaktır.

başka insanlarla kurulan en güçlü, en kopmaz, en zorlu ve sürekli ilişki, başka insanlar üzerinde iktidar sahibi olmak denen, aslında gerçek anlamı onlara en yüksek bağımlılık olan ilişkidir.

mutluluk anları nasıl adaletsizce bölünüyor bazen.

bir genç için aydın kadınlardan daha lüzumlu bir şey yoktur.

tekerleklerin yürümesi için yağlama ne kadar gerekliyse, en iyi, en dostça ilişkilerde de yaltakçılık ve övgü o kadar gereklidir.

bu dünyada ödül beklemek doğru değil; bu dünyada onur, doğruluk yok. bu dünyada düzenbaz, kötü olmak gerek.

dünyada en büyük arzumun ne olduğu bana sorulsaydı, dilencilerin en yoksulundan daha yoksul olmayı istediğimi söylerdim.

her şeyi anlamak, her şeyi affetmektir.

yalnız budalalar şanslarına güvenerek kumar oynar.

biz ancak, hiçbir şey bilmediğimizi bilebiliriz. bu da insan üstünlüğünün en yüksek basamağıdır.

mutluluğu başka yerde değil, kendi yüreğinizde arayın. huzurun kaynağı dışımızda değil içimizdedir.

neyin doğru, neyin yanlış olduğunu takdir etmek insanların işi değil. insanlar daima yanıldılar ve yanılacaklar; hem her şeyden çok da, doğru olduğunu sandıkları şeyde.

doğru olmayan şey, başka bir insana kötülüğü dokunan şeydir.

ben hayatta yalnız iki gerçek felaket tanıyorum: vicdan azabı ve hastalık. mutluluk, bu iki kötülüğün uzak olmasındadır.

kendisine karşı kusurlu olduğun ve karşısında kendini haklı çıkarmayı ümit ettiğin, senin için aziz, sana bağlı bir varlık görürsün; sonra birden bu varlık acı çekmeye başlar, ağrılar duyar, yok olur.. neden?

hüzünlü bir gülümsemede öyle hoş bir şey var ki..

her insan kendisi için yaşar, kendi amaçlarına erişmek için özgürlükten faydalanır; şu veya bu hareketi şimdi yapıp yapmayacağını bütün varlığıyla duyar ama onu yapar yapmaz belli bir an içinde yapılan bu hareket geri alınamaz olur, tarihin malı olur ki, burada onun özgür değil, önceden belirlenmiş bir anlamı vardır.

her insanda hayatın iki tarafı var: birincisi kişisel hayat, ki ilgileri ne kadar soyutsa o kadar özgürdür; ikincisi içgüdüsel hayat; kovan hayatı, ki insan burada zorunlu olarak kanunların ona emrettiğini yerine getirir.

savaşa katılan insanlarda, kendi kişisel özelliklerine, adetlerine, şartlarına ve amaçlarına göre şöyle davranıyorlardı: ne iş gördüklerini, kendileri için ne yaptıklarını biliyorlarmış gibi korkuyor, övünüyor, seviniyor, öfkeleniyor, akılyürütüyorlardı. oysa tarihin aletiydiler, kendilerinden saklı ve bizce anlaşılır bir iş görüyorlardı. değişmez yazgılarıdır bu; toplum içinde ne kadar yükselirlerse o kadar az hürdürler.

beklemeyi bilen için her şey zamanında gelir.

eskilerin bize bıraktıkları kahramanlık destanı örneklerinde tarihin bütün anlamını kahramanlar teşkil eder; bu çeşit tarihin zamanımız için anlamsız olduğu gerçeğine biz hala alışamıyoruz.

dünya olaylarının akışı önceden ve yukarıdan tayin edilmiştir; bu olaylara katılan insanların kendi keyiflerince yaptıkları hareketlerin birbirine uygun düşmesine bağlıdır; bu olaylar üzerinde napoléon'ların etkisi görünüştedir yalnızca.

en parlak, en derin planlar, önlemler bile, savaşı kazandırmazlarsa berbat şeylermiş gibi görünür; her askerlik bilgini de onları, bilgiç bir tavırla eleştirir; savaş kazandıran en kötü planlar, emirlerse çok parlak şeylermiş gibi görünür ve en ciddi insanlar da bu kötü planların üstünlüklerini kanıtlamak için ciltlerce yazı yazar.

düşman tarafından işgal edilen bir şehir, ızrına geçilmiş bir kıza benzer.

insanların onca peşinden koştukları, dört elle sarıldıkları zenginliğin, iktidarın; hatta hayatın bile bir değeri varsa, o da bütün bu şeylerin fırlatılıp atılmasındaki zevktedir.

aşk hayattır. hayattan ne anlıyorsam ancak sevdiğim için anlıyorum. her şey sadece sevdiğim içindir, sevdiğim için vardır. her şey ona bağlıdır.

insan zekası için olayların bütün nedenlerini kavramak olanaksızdır. ama nedenleri arayıp bulmak ihtiyacı insan ruhuna özgü bir şeydir. olayların, her biri ayrı ayrı sebep olarak görünebilen, sayısız ve karışık şartlarına nüfuz edemeyen insan zekası, önüne ilk çıkan, kavranması en kolay açıklamaya yapışır, "işte sebep" der.

insan, yapacağı işler için bir amaç edinir. bin verst yol gitmek için insanın kendisini bu bin verstin ötesinde iyi bir şeyin beklediğini bilmesi gerek. yürüme gücü bulabilmek için insanın toprak hakkında bir fikri olması gerekir.

dünyada korkunç bir şey yoktur. dünyada insanın mutlu ve bütünüyle özgür olacağı bir durum nasıl yoksa, bütünüyle mutsuz ve tutsak olacağı bir durum da yoktur.

yüce ile gülünç arasında ancak bir adımlık mesafe vardır.

sadelik, iyilik ve doğruluk olmayan yerde büyüklük de yoktur.

kaderin iradesini anlayıp kendi iradesini ona tabi kılan seyrek ve her zaman yalnız insanların kaderidir bu: yığınların nefreti, hor görüşü bu adamlara, yüksek kanunları kavramalarının cezasıdır.

uşak için o büyük adam olamaz; çünkü uşağın kendine göre bir büyüklük anlayışı vardır.

pelin, kendi kökleri üzerinde büyür.

erkekler birbirlerine hiç benzemedikleri zaman dost olur, derler.

sosyal hayatın akıl ve mantıkla idare edilebileceği kabul edilirse yaşama olasılığı da yok olur.

insanda kendini -ne kadar önemsiz bir şey olursa olsun- tamamıyla bir şeye adamak yeteneği olduğu bilinir. yine bilinir ki, üzerinde dikkatle durulunca, önemi sonsuzluğa kadar yükselmeyecek önemsiz bir şey yoktur.

evlenmenin amacı aile ise birkaç kez evlenmek isteyen biri belki çok zevk duyacak ama asla aile sahibi olamayacaktır.

sonuçları büyük olan bütün düşünceler genellikle basittir.

kötü insanlar birbirlerine bağlıysalar ve nasıl bir güç oluşturuyorlarsa, namuslu insanların da aynı şeyi yapmaları gerekir. bu kadar basit.