mehmet h. doğan
ilk gençlik yıllarında, memleketin ıssız, hareketsiz kasabalarında geçirilen uzun yıllar, yalnız kalmanın hiç de öyle korkulacak bir şey olmadığını öğretir insana, kendi kendini biriktirmeyi öğretir.
edip cansever: bizlere dadanan her yakıcı umutsuzluk, her küstah acı, bir güzelliğe, bir yaşama direncine dönmek zorundadır. anlam da bizde, anlamsızlık da.
küçük kentlerde, tenha kasabalarda yaşamak zordur; sonsuz bir özveri gerektirir, kendine yetme gücü gerektirir. düzayak yaşam kolaydır; ama sıkıcıdır. ya da yaşamdan, dünyadan beklentilerinizin adamakıllı azaldığı bir yaşa ulaşmanız gerekir.
aziz nesin: bir her yana birden koştuk, koşmak zorunda bırakıldık. tarih, ekonomi, politika, edebiyatın her dalı, öykü, roman, tiyatro, sosyoloji, daha neler neler.. olamaz, olmamalı böyle şey. olur demek, hiçbiri tam olarak olamaz demektir.
çok denedim anlatmayı, yazmayı; ama olmuyor, acılar bu kadar sıcak ve tazeyken anlatamıyor insan. bütün yazılanlar, bütün anlatılanlar hafif, çocuksu kalıyor yaşananın yanında, insanı doyurmuyor. yaşananın ağısı yüreğe oturdukça sıkıyor boğazını insanın.
asım bezirci 2 temmuz 1993'te sivas'ta 35 şair, yazar, sanatçı, aydınla birlikte yobazlarca yakıldı.
denizin morluğunu belirtmek için
deniz mordur demek yetmiyor
o morun gerekçesini de belirtmeli
denizle olan ilişiğini de
ondan sonra deniz mor (metin eloğlu)
metin altıok ağır yanıklarla bir hafta daha boğuştuktan sonra 9 temmuz 1993 günü gitti. onları yakan karanlık çağ artıklarının yargılanmasıysa 5 yıl sonra hala sürüyordu. 37 insanın yaşama hakkını ellerinden vahşice alan gözü dönmüş yabanlar, ağır tahrik (!) nedenleri ileri sürülerek kurtarılmaya çalışılıyor.
evet önümüz bahardır biliyorum
leylaklar açacak biliyorum
kiraz da çıkacak yakında
iyi şeyler söylemek de gerek biliyorum
sevgilim güzelim bir tanem biliyorum da
şimdilik bağışla (turgut uyar)
övgü nesine artık yaşamayanların! övgü, olsa olsa biz yaşayanların işine yarayan kalp bir paradır.
halikarnas balıkçısı: her yaşayan insan hayatın askeridir. ölüm var, her zaman. ölüm hayata sığmıyor ama hayat ölümü aşıyor. hayat doğadır.
şakir paşa'nın torunu olan cevat şakir kabaağaçlı, 87 yıllık ömre birkaç kişinin yaşamını sığdırarak kendi bildiği, istediği gibi, kendisine nasıl geliyorsa öyle yaşadı. orta öğrenimini robert kolej'de okuduktan sonra oxford'da yeni çağlar tarihi bölümünü bitirip yurda döndüğünde (1910) kendine pekala yüksek maaşlı bir görev edinebilecekken, gazete ve dergilerde çevirmenlik, yazarlık, ressamlık yaparak sürdürdü yaşamını. daha sonra şöyle diyecektir: "oxford'da dört yılda öğrendiklerimi unutmak için dört yıl harcadım."
rengini dünyaya ilk defa sunan
adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerin
sevgilim
bana "sen bir şairsin" dediğin zaman (edip cansever)