duygu asena
insanlar yaşamı kendilerine zehir etmeyi çok iyi bilirler.
her an büyük yalanlar içinde yaşıyoruz, gerçek düşüncelerimizi asla söylemiyoruz; hepsi içimizde kalıp çöreklenerek oturuyor.
alkol ve uyuşturucuyla farklı keyifler yaşamak isteyenler güçsüz, zayıf kişilikli insanlardır. kişiliği oluşmuş birinin bu tür şeylere asla gereksinimi yoktur. bunların verdiği keyifler geçici ve yanıltıcıdır.
yaşamın bazı gerçekleri insana oyun gibi gelir.
ah bu kadınlar, bu salak kadınlar, en akıllısı bile en aptal erkeğin karşısında neden böylesine özverili ve kişiliksiz davranır?
şu 16 yaş berbat bir yaş. ne büyükler arasındasın, ne küçükler. hiçbir özgürlüğün yoktur, her şeyine ailen karar verir; ama kafan en az 18'indeki kadar çalışmaktadır. bedenin ise aynı bir büyüğünki gibi. memelerin çıkmış, boyun iyice uzamış, kalçaların, belin son şeklini almış. erkekler sana bakıp iç geçiriyor ve sen küçük olduğun halde derli toplu giyinip derli toplu oturmak zorundasın. çocuk doğurabilirsin, sevişebilirsin, orgazm olabilirsin. ama bunların hiçbirini yapman uygun görülmez; sen küçüksündür. ama aslında sen büyüksündür de; çünkü sokaklarda oynaman doğru değildir, bacaklarını açarak oturamazsın, lunaparklarda eğlenmene bile garip bakılabilir.
karın kadının en büyük kusurudur.
sevilmek, karşılık görmek, ilgilenilmek yaşamak kadar önemlidir kadınlar için. bir erkeğin söylediği en basit, en sıradan, en anlamsız sözcük bile kadınların içinde büyür, büyür, olağanüstü anlamlar kazanır.
gerçekleri tüm acımasızlıklarıyla, olduğu gibi kabul edince gerginlikler bitiyor. insanın kendini aldatması kadar yıpratıcı bir gerilim yok. onaylamadığın bir şeyi mi yapıyorsun, neden kendi kendini aldatarak iknaya çalışıyorsun? evet, bu doğru değil diye diye yap. sonunda kurtulması daha kolay olur, hem de daha az yara alır insan. en azından kendini aldatmış olmanın verdiği yıpranmayı yaşamaz.
neden insanlar mutsuz evliliklerin bitmesi için birbirlerine yardım edeceklerine, sürmesi için çabalıyorlar?
insan, yaşamı boyunca durmadan senaryo yazar. kendisinin sürekli başrolde olduğu, öteki rolleri yine kendisinin dağıttığı senaryolar yazar. ama ne yazık ki çok enderdir yazdığı senaryoların gerçekleştiği, hele bire bir gerçeklik, bu mümkün değildir. ve yaşananlar, yazılan senaryodan ne denli saparsa o denli mutsuz olur, bunalıma girer insan.
bir erkek her şeyini ona göre ayarladığını anladığı anda sana olan heyecanını yitirir.
delilik aptallıktan her zaman daha iyidir.
insanlar her devirde, her zaman, her koşulda aynı. onlar çok aptal ve özünde vahşi. hiçbir şey değişmeyecek, dünya hiçbir zaman bizim istediğimiz gibi olamayacak. işte hala öldürmek alkışlanıyor, çözüm savaşta; işte hala ırkçılar şurada burada, içimizde, ayrı görüşteki insanlar birbirlerini yok etme peşinde.
insanı terk etmeyecek hiç kimse yoktur. herkes her şeyden vazgeçebilir.
hiçbir an sürekli değildir, her an bir başka an'a atlar ve o yeni anda ne olacağını hiç bilemezsin. bir dakika önceki an bitmiştir, bir dakika sonrası gelmektedir. çok güzel ya da çok acı şeyler yaşanabilir; ama hiçbir sürmez, bitmez de. aslında o bir bitiş değildir, sırasını savmıştır ve sırada bekleyen yeni anlar vardır. aslında biten bir şey yoktur, yalnızca yaşanılır. en güzeli geriye gülümsenerek düşünülen anıların kalmasıdır.
dürüstçe yaşa, doğruluklardan hiç ayrılma ve özgürlüğünden sakın ödün verme.
insana en fazla acı veren şey, uğradığı haksızlık olsa gerek.
hepimiz öleceğimizi bile bile, sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi, küçük küçük şeyleri büyütüp üzüleceğiz. belki de insanlığın en ağır bunalımı, bir gün öleceğini bilmek ve unutmuş gibi yaparak yaşamak.