mario vargas llosa: yazmak gibi okumak da hayatın yetersizliklerine karşı bir protestodur. kurmacayı, yalnızca tek bir hayatımız varken pek çok hayatı yaşayabilmek için yaratırız.
boris eichenbaum: roman ve öykü türdeş değil, tersine birbirine son derece yabancı biçimlerdir. öykü tek bilinmeyenli bir denklem kurmaya benzer; roman ise çok bilinmeyenli denklemler dizgesi yardımıyla çözülen ve ara kuruluşların son yanıttan daha önemli olduğu değişik kurallı bir problemi andırır. öykü bir gizdir; roman ise bir tür bilmece ya da bulmacadır.
faruk duman: sona ermiş yazı, sona ermiş yaşam demektir. bu nedenle hangi dilde yazılmış olursa olsun, kitaplar bir bütüne işaret eder.
attila ilhan: dönüp arkamıza bakınca, garip hareketi'nin şiirimizdeki tahribatını daha açık görmekteyiz. ülkemizde mizah nasıl dönüp dolaşıp sululuk haline gelmişse, şiir de öyle, ya kelime cambazlığı, ya alaycı tekerleme ya da söz soytarılığı düzeyine indirilmiştir; bunda elbette garipçilerin vebali çok! yazık oldu türk şiirine!
abdülhak şinasi hisar: romanı bir vakanın hikayesine hasretmek kadar kurutucu bir şey olamaz. bu, çok kere, eserin bütün ehemmiyetini giderir. romancı kendini sadece bir meddah olmaktan korumalıdır. bir romanın en büyük meziyeti, romana benzememesi ve bir roman olduğunu hatıra getirmemesidir.
maurice blanchot: yazar yapıtın bitmiş olup olmadığını asla bilmez. bir kitapta bitirdiği şeye bir başkasında yeniden başlar ya da yok eder onu.