alain de botton
"azla mutlu olmayan insan hiçbir şeyle mutlu olamaz."
epikuros'a göre felsefenin en önemli işlevi, sıkıntılarımızın saklı nedenlerini, arzularımızın asıl kaynaklarını bulup onları yorumlamamıza yardım etmek ve mutlu olmak adına yanlış yollara sapmamızı engellemektir. felsefe bize, içgüdülerimizle bulduğumuz iyileşme yöntemleriyle zaman zaman ters düşecek yöntemler sunacak, böylece bizi kendimiz için çok daha iyi tedaviler bulmaya yönlendirecek, gerçek mutluluğu bulmamıza yardım edecektir.
"hastalığı iyileştirmediği sürece tıp bilimi nasıl faydasızsa, ruhsal acılarımızı dindirmediği sürece felsefe de o denli gereksizdir." (epikuros)
epikuros'la ilgili söylentileri duymuş olanlar, bu zevk düşkünü filozofun gerçekte nelerden zevk aldığını öğrenince eminim hayli şaşıracaklar. epikuros'un büyük bir evi yoktu. yediği yemekler basit yemeklerdi; şarap içmektense su içmeyi yeğler, bir parça ekmek, biraz sebze ve bir avuç zeytinden oluşan akşam yemeğini zevkle yerdi. bir keresinde "bana bir tekerlek peynir gönder de, istediğim zaman kendime bir ziyafet çekebileyim." demişti bir arkadaşına. işte dünyevi zevkleri insan hayatının başlıca amacı olarak gören filozofun zevk aldığı şeyler bunlardı.
epikuros'un niyeti insanları aldatmak değildi. dünyevi zevklere olan düşkünlüğü, onu toplu seks yapmakla itham eden kişilerin hayal edebileceklerinden bile fazlaydı. ancak epikuros, düşüncelerini mantık süzgecinden geçirdikten sonra, hayatı gerçekte nelerin daha zevkli kıldığı konusunda çok çarpıcı sonuçlara ulaşmıştı. vardığı sonuçlar çok büyük bir gelirden yoksun olan insanlar için sevindiriciydi. hayatı zevkli kılan şeyler, kolay bulunmayan şeylerdi ama aslında hiç de pahalı değildiler: dostluk, özgürlük, düşünmek.
i.ö.306 yılında atina'ya dönen epikuros alışılmadık bir ev düzeni tutturdu. atina'nın merkezinden 4-5 km ötedeki melite semtinde, pazar meydanıyla pire limanı arasında bir yerde bir ev inşa etti ve burada arkadaşlarıyla birlikte yaşamaya başladı. artık epikuros, metrodorus, onun kız kardeşi, matematikçi poliyanus, hermarkus, leonteus ve karısı temista ile ideomeneus adında bir tüccar aynı evi paylaşıyorlardı. evde, herkesin kendi özel alanını oluşturmasına yetecek kadar yer vardı; bunun yanında yemekler ve sohbetler için düşünülmüş ortak kullanım alanları da mevcuttu.
epikuros şöyle bir gözlem yapıyordu:
"insanın bütün hayatını mutluluk içinde geçirmesine yardım etmek üzere bilgeliğin bize sundukları arasında en önemlisi dost edinme yetisidir."
epikuros'un arkadaşlarına düşkünlüğü o denli fazlaydı ki filozof, insanın asla yalnız başına yemek yememesini öneriyordu:
"bir şey yiyip içmeden önce, ne yiyip içeceğinizi değil, kiminle yiyip içeceğinizi düşünün; çünkü yanında arkadaşı olmaksızın yemek yemek ancak bir aslana ya da kurda mahsustur."
gerçek dostlar bizi toplumsal yaşamın sahte ölçütlerine göre değerlendirmezler; onların asıl ilgilendiği şey bizim kendi benliğimizdir. bizim için duydukları sevgi, ideal ana-babaların çocuklarına duydukları sevgi gibidir, dış görünüşümüzden ya da toplumsal hiyerarşi içindeki konumumuzdan etkilenmez. dolayısıyla, onların yanındayken eski püskü giysiler içinde dolaşmaktan ya da bu yıl çok az para kazandığımızı söylemekten çekinmeyiz.
epikuros ve arkadaşları bir radikal değişiklik daha yaptılar. hoşlanmadıkları insanlar için çalışmak ve onların kaprislerini çekmek gibi aşağılayıcı olabilecek durumlara düşmemek için kendilerini atina'nın iş dünyasından uzak tuttular. komün hayatı diye adlandırabileceğimiz bir hayat sürmeye başladılar. çok basit bir yaşam tarzı benimseyerek özgür olmayı yeğlediler. az parayla geçinmek zorunda kalacaklardı ama bir daha asla o iğrenç patronlardan emir almayacaklardı.
sonra evlerinin yakınında bir bahçe satın alıp burada sebzeler yetiştirmeye başladılar. yedikleri yemekler lüks de bol da değildi ama lezzetli ve besleyiciydi. epikuros'un, dostu menoeceus'a söylediği gibi, "bilge insan yemeğin çoğunu değil, en lezzetlisini yemeye bakar."
basit bir yaşantı sürdükleri için hiçbiri toplumsal konumlarıyla ilgili kuşkulara kapılmıyordu; çünkü atina'nın değerlerinden uzak duruyor, dolayısıyla da kendilerini maddi bir temelde yargılamak zorunda kalmıyorlardı. ne boş duvarlardan utanmaya ne de altınları sergilemeye gerek vardı. kentin ekonomik ve politik merkezlerinden uzakta yaşayan bu bir grup insanın -mali anlamda- hiçbir şey kanıtlamasına gerek yoktu.
epikuros, kendisi gibi, onunla birlikte yaşayan arkadaşlarının da para, hastalık, ölüm ve doğaüstü güçler gibi konularda yaşadıkları huzursuzlukları bütün yönleriyle incelemeyi öğrenmelerini istiyordu. filozofun iddiasına göre, eğer insan ölüm üzerine mantıklı düşünürse, ölümden sonra bizi kaygısız bir uykudan başka bir şeyin beklemediğini anlardı; "ölüm vakti geldiğinde, o anın gelmesini beklerken duyduğumuz hafif kaygı dışında bir şey" hissetmeyecektik. önceden asla kestiremeyeceğimiz bir durum üzerine bu kadar kafa yorup kaygılanmak hiç de anlamlı değildi:
"yaşamıyor olmak hiç de korkunç bir şey değil; bunu tam anlamıyla kavramış bir insan için hayatta katlanılamayacak hiçbir şey yoktur."
sakin kafayla düşünmek zihni rahatlatıyordu; böylelikle epikuros'un arkadaşları, sebze bahçesinin dışında, bu şekilde düşünmeye olanak tanımayan o farklı karmakarışık dünyada kendilerine musallat olacak sıkıntılarla hiç karşılaşmamış oluyorlardı.
"insanların çoğu sanki bir salgın hastalığa yakalanmış gibi. hayatla ilgili yanlış fikirlere sahip olan bu kişilerin sayısı gün geçtikçe de artıyor; çünkü koyunlar gibi hastalığı birbirlerinden kapıyorlar." (diogenes)
pahalı şeyler satın alarak aslında kaynağını bilmediğimiz sorunlarımıza geçici bir çözüm bulmaya çalışıyoruz. gereksinimlerimiz psikolojik olduğu halde maddi şeylere, nesnelere yöneliyoruz. kafamızı derleyip toparlamamız gerekirken evimiz derli toplu görünsün diye raflar satın alıyoruz. dost sıcaklığının yerini tutsun diye kaşmir hırkalar giyiyoruz. bir jip satın alıyoruz; ama epikuros'a göre asıl aradığımız şey özgürlük. bir aperitif ısmarlıyoruz; ama epikuros'a göre asıl gereksinimimiz olan şey dostluk. güzel bir banyomuz olabilir; ama epikuros'a göre asıl istediğimiz bu banyoda, bizi sükunete kavuşturacak düşüncelere dalmaktır.
"hayatın asıl amacı dikkate alındığında, yoksulluk içinde, büyük bir yoksulluk içinde yaşamak aslında en sınırsız servete sahip olmaktır."