anthony giddens
modern dünyada gündelik hayatın boş veya bayağı olmasına yol açan özellikle önemli iki etken vardır. birisi, modern kentselliğin "inşa edilmiş çevresindeki" metalaşmış alanın belirginliği ile ilgilidir: inşa edilmiş çevre, estetik biçimden yoksun bırakılmıştır. ikincisi, önceki toplum türlerinde açıkça görülen ve tüm topluluğun sosyal yaşam dokusunda var olan insan tecrübelerinin ve faaliyetlerinin bazı türlerinin, kimi toplumsal analiz uzmanlarının deyişiyle, "tecrit edilmesi"dir. suçluları hapishanelere kapatma uygulaması, son iki yüzyılda ortaya çıkan bir gelişmedir. orta çağ avrupa'sında cezaevleri vardı; fakat esasen mahkumiyet öncesi zanlıların gözaltına alınması ya da borçlular için kullanılırdı. ciddi suçlar hapisten çok sürgünle, idamla veya fiziksel işkenceyle cezalandırılırdı. yaklaşık son iki yüzyılda sadece hapishaneler değil, aynı zamanda sanatoryumlar ve hastaneler de yaygın olarak görülmeye başlanmış ve yine aynı dönem içinde birbirlerinden açıkça ayrılmıştır. tecrit etme, günlük yaşamın devamlılığını tehdit eden suç, delilik, hastalık ve ölüm gibi fenomenlerin gündelik hayattan çıkarılmasına işaret eder. bu tür fenomenler ve onlarla en çok ilişki içinde bulunan bireyler çoğunluğun gündelik hayatının akışından ayrılır. "yaşamın nesri", araçsal ereklere yönelmiş günlük faaliyetlerin rutini, böylelikle daha geniş bir yayılma alanı bulur.
ölümün her yerde karşımıza çıkması ve görünürlüğü, modernizm öncesi aileyi ve genel olarak günlük toplumsal yaşamı çağdaş dönemden en güçlü şekilde ayıran bir fenomendir. ölüm oranları bugün olduğundan birkaç kat fazlaydı ve ölüm esasen yaşlıların başına gelen bir şey değildi. kasabalarda yaşayanlar, salgın hastalıkların devamlı olarak görülmesi olasılığına neden olan hijyen eksikliği ve içme suyunun temiz olmaması nedeniyle özellikle savunmasızlardı. aslında kasabadakiler, kendileri çoğalmamışlar ve devamlılıklarını kırsal alanlardan gelen düzenli göçlere dayandırmışlardır. insan ömrü çok kısaydı. büyük ihtimalle bebeklerin üçte biri yaşamlarının ilk yılı içinde ölüyordu. 17. yüzyıl fransasında yaşayan köylüler arasında, çocukların ortalama yarısı 10 yaşına gelmeden ölüyordu. toplam nüfusun yarısı 20 yaşın altındaydı ve 60 yaşın üstünde olan yalnızca çok küçük bir azınlık vardı.