zülfü livaneli
evlilikle ilgili değişmez trajedi şudur: aşk geçici ama kavga ebedidir.
romantizm avrupa'nın icadıdır ama buralarda da taklit edilmeye çalışılır. evli kadınlar romantizme çok meraklıdır. ne demektir bu: karı koca para kavgası yapacaksınız, arada bir bağırsaklarınızın bozulduğundan şikayet edeceksiniz, hangi ilacın gaza daha iyi geldiğini konuşacaksınız; sonra bütün bunlar bir anda bitecek ve mum ışığında karşılıklı göz göze bakarak birbirinize ayılıp bayılacaksınız. bunun da adı romantizm saati olacak. hiç böyle şey olur mu?
"bu dünyada her kadının bir tek amacı vardır: ömrünün sonuna kadar dizinin dibinde oturtabileceği bir erkeğe sahip olmak." (dostoyevski)
insanoğlu, homo erectus olduğu andan itibaren kadınların vajinası daraldı. bu yüzden insanın dişisi çok zor doğurur. hamileliği ağır geçer, bebeği de diğer hayvan yavruları gibi doğar doğmaz yürüyemez. bakıma ihtiyacı vardır. eee mağarada geçen uzun hamilelik ve annelik günlerinde aileyi kim besleyecek, kim av eti getirecek? tabii ki erkek. kendisini o aileye adamış bir adam. bu sebeple mağara devrinden beri dünyanın bütün kadınları, bütün erkeklere 3 soru sorarlar: "nereye gidiyorsun? ne zaman geleceksin? beni seviyor musun?" bu iş mağara devrinde böyleydi, günümüzün new york'unda da, paris'inde de, istanbul'unda da böyle.