robert musil
sonsuzluk bazen damlalar halinde akar.
bir dönem gelir, hayat sanki devam etmekte tereddüt ediyormuş ya da akışını değiştirmek istiyormuş gibi belirgin biçimde yavaşlar. böyle bir dönemde insanın başına kolayca bir felaket gelebilir.
kader susmak istiyorsa, konuşturulmaya zorlanmamalı; sadece olacaklara kulak kabartılmalı.
insanlar güvenilmezdir.
insan bir daha asla, askerlikteyken olduğu kadar, yabancı bir şiddetin her şeyi kemiklerden sıyırıp aldığı o dönemdeki kadar kendisinden ve işlerinden yoksun değildir. insan bu dönemde daha korumasızdır.
insan tümüyle birinin olunca onun bir parçasıdır artık.
doğada istisnalar nadiren gerçekleşir.
insan, onu bir ayna gibi yansıtan insanlar da olmasa kendisi hakkında o kadar az şey bilir ki..
bir insana güvenmediğinde sadakatin en açık işaretleri bile sadakatsizliğin işaretlerine dönüşür; güvendiğinde ise sadakatsizliğin elle tutulur kanıtları bile yanlış anlaşılan, büyüklerinin haksız yere cezalandırdığı bir çocuk gibi ağlayan sadakate dönüşür.
hiçbir şey kendi içinde değerlendirilemiyordu, biri diğerine bağlıydı; ya tümüne inanmalı ya da tümünü reddetmeliydi; ya sevmeli ya da yanılgı olarak görmeliydi.
kesinliğin kesinleşmesi için elle tutulamayan bir şey eksikti.
insan hayatı, hayatın her bir sesini iyice işitip her birine yanıt bulabilmek için fazla hızlı akıp gider.
bir çitte. bir kuş ötüyordu. güneş çalılıkların arkasında bir yerdeydi. kuş sustu. akşam vaktiydi. köylü kızları şarkı söyleyerek tarlalardan geliyorlardı. ne ayrıntılar! basitlik midir böyle ayrıntıların bir insana yapışıp kalması?