murathan mungan
resmi tarihler, yok etmeye ya da varlıklarını görmezden gelmeye çalıştıkları ulusların ve kavimlerin geçmişlerini nasıl inkar etmeye, tarihsel köklerini gizlemeye çalışıyorlarsa, erkek egemen iktidarlar da, eşcinselliğe sürekliliği olan geleneksel bir tarih kazandırmak istemez; onu, evrimsel çizgisinden kopartarak köksüzleştirmeye, tarihin arızi dönemlerinde yozlaşma belirtisi olarak ortaya çıkan bir soysuzluk çeşidiymiş gibi göstermeye çalışırlar. eşcinselliğin eskiden beri var olmayan, ancak çöküş dönemlerinde ortaya çıkan bir yozlaşma gibi sunulması, onun aynı zamanda yok edilebilir, giderilebilir olduğu düşüncesini de toplumsal bilinçdışına taşır. ideolojik aygıtlar bir kez kurulduktan sonra kendi kendine de çalışır. her zaman bilinçli politikalarla işletilmeleri gerekmez.
herkesin kendini ifade etme biçimi, dili, söylemi farklıdır. hele bizim gibi ifade ve düşünce özgürlüğünün ciddi bir sorun olduğu toplumlarda bu daha da önem kazanır. ben "eşcinsel" sözcüğünü dikkatli kullanırım. "eşcinsellik", bir "cinsellik biçiminin" adıdır; "gay olmak" ise bir "yaşama biçiminin" adı. türkiye'de eşcinsel olduğu halde gay gibi yaşamayan milyonlarca insan var. burada daha yumuşak, daha kibar bir ifadenin "koruyuculuğuna sığınmak"tan çok, "ideolojik" bir tercih söz konusudur. kimliğin yalnızca "cinsel edimle" değil, bir "yaşama biçimi edimiyle" adlandırılmasına yönelik bir politika amaçlanmaktadır. ayrıca, insanların "ben karşıcinselim" deme zorunluluğu hissetmediği bir toplumda, birilerinin "ben eşcinselim" demeye zorlanmasını adaletsiz, eşitsiz ve ayrımcı buluyorum.