stephen grosz
sevilmek bir taleptir; sevildiğinizde, biri daha fazlanızı istiyor demektir.
şiddet, küçük bir çocuk için ezici, kontrol edilemez, dehşet verici bir deneyimdir; duygusal etkileri ömür boyu sürebilir. içselleştirilen travma, empati yokluğunda bizi ele geçirir.
değişime direniriz. bütünüyle iyiliğimiz için bile olsa kendimizi küçük bir değişime teslim etmek, genellikle tehlikeli bir durumu görmezden gelmekten çok daha korkutucudur.
seçeneksizlik mahkumiyettir; insanı bir tenkit ve öztenkit ağına hapseder. belli bir düşünme biçimi -var olma biçimi- bazen öyle derinlere işlemiştir ki insan bunu sorgulayamaz, hatta bilemez. sadece yaşar bunu. seçeneklerin olduğunu bilmek olağanüstü bir özgürlüktür.
falcının ölen yakınımızı yaşayanlar dünyasına geri getirebileceğine inanmak isteriz. kederi sonuçlandırma arzusu da aynı şekilde yanıltıcıdır; üzüntümüz canlıdır ama onu öldürebileceğimizi sanıp boş yere umutlanırız.
işin aslı şu: şu ya da bu şekilde hepimiz acı veren duygularımızı susturmaya çalışırız. oysa hiçbir şey hissetmemeyi başardığımız zaman, canımızı yakanın ne olduğunu ve niçin acı çektiğimizi anlamanın tek yolunu yitirmiş oluruz.