melih cevdet anday
bulut şemsiye açmıştı. zamana bağlı olmadan varlığını sürdüren kapılar olgu bağlamını kuruyorlardı. gökyüzü bir genellemedir. ancak lambalar varsa dünyanın belirgin bir sorusu ortaya çıkabilir. çünkü yazın kutsallığı olmasaydı onu ben de ayırt edemezdim, yoksa soyluluğun çakmak taşı bir gerçeklik tasarımıdır. bir gün, şaşkın bir dalla bakışmıştık, o an gözlerimle onun arasında çok ince bir ip geriliverdi ve bütün öteki nesneler silindi. bakılan şey vardır sade. neye baksam onu var ediyorum. dünya panayırı. yineleme olasılık dışıdır. yanlış olanı hep nesnelerde aradım. aklı da. akıl biçimsel bir kavramın izidir. gördüklerimi yazmadığıma öyle pişmanım ki! su kenarında acılı kediler, gözyaşı bulamayan ağaçlar, ölümün soyduğu toprak ve gecenin ağılı. ah şu kırmızı renk ile öteki, bir iç bağlantıda sallanıyorlar. buna renk değişkeni demek gerek. her değişken bir im tanımlamasıdır. arayın! bulunacak bir şey varsa! yazı imi ile ses imi, betimlenmemiş özdeşliklerdir. gerçekte mantık gökyüzünü aşar ve bize dışardan bakar. ben kendi mantığımım. diyorsun ki, karanlığı delmek için zaman bıçağı kullanılmaz. ölemem, bölünmemişti güz ve damın sınırını yoksayan yağmur, duraklayan sabah. her yerde bulabilirim ışıklı bir çiftliğin kadınlarını ve gençliğin yıldızlarla başlanan yitirilmişliğini. ey kendi benzerini arayan bahçe, ey anımsanan karlar ve kokulu şaraplar. bu gece uyandırmak zorundayım içte çığlıklarla örtüşmüş bedenini, ki ateş böceğidir uçurumla tehdit arasında. bir sevi ki, ona yaşamı anlatan saatlerdir. kimse söyleyemez bize, seni anımsatan ayın sınırsız acısını. yok olun oluşturucu öğeler! yok olun yinelenen tümceler! yok olun zaman dışı idealar! çiçeğin içinde bulunacak yardımsever bir esinti vardır, sevecen bir yazgı, gece kuşu gibi bir gülümseme. artık gecenin imgesi denize bağlanmış bir kırlangıçtır. bu yüzden de denizde hiç beklenmedik şeyler olmaz. bütün bunlar apriori bilgilerdir ve yaşantısız bir sele benzerler. diyorsun ki, çingenelerin çalıştıklarını ve paniğe kapılmadan para topladıklarını duy. duydum sırtında gün dönümünü taşıyan horus'u. ölüleri hiçliyorum artık. siz ey uzaklıkların gömütleri, siz ey yokluğun bağışlanmış kentleri, siz ey bakışlarında taş döşeli avlular bulunan ışıktan köpekler! olmayacak sabah rüzgarları yazıyorum. yukardan aşağı.