samuel beckett
her yerde insanlar çoktan işlerine başlamıştı. hava keyif ve küfür dolu bağırtılarla ve yaşamda kendileri için olumlu ya da olumsuz anlamda şaşırtıcı hiçbir şey kalmamış insanların ağırbaşlı sesleriyle doluydu. nesneler tüm hantallıklarıyla harekete geçiyordu. yağmurun kudurması boşunaydı, gök sanki masmaviymişçesine her şey capcanlı yeniden başlıyordu.
yelkenleri şişiren rüzgara güvenme sakın, bu oldum olası demode bir yöntemdir.
nedenleri kavrayamadığımda, rahatsızlık duymaya başlarım.
en küçük bir şey bile, yükselen ve yiten bir mırıltı, mevsim ne olursa olsun günün, güzü anımsatan gelgitlerinin tuhaf olduğunu söyleyen bir ses, durdurabilir bu dünyanın mercier'lerini. yeni bir başlangıç; ama yaşamdan yoksun bir başlangıç nasıl olabilirdi?
yan yana bile olsak, dedi mercier, şimdiki gibi kol kola, el ele, bacaklar tek ses, her an öylesine çok şey olup biter ki, kocaman bir kitap, senin ve benim kitabım, içeremez onca şeyi. bu nedenle hiçbir şeyin olup bitmediğini, hiçbir şeyin yapılamayacağı ve hiçbir şeyin söylenemeyeceğini duyumsuyoruz mutlulukla. çünkü insan sonunda itfaiyecinin hortumundan susuzluğunu gidermekten ve kendisine kalan birkaç mumun havanın ısısında birbiri ardından eridiğini görmekten yorulur. o zaman kendini sonsuza değin karanlık ve susuzluğa adar. daha az yıpratıcıdır böylesi. ama affet beni, öyle günler oluyor ki, ateş ve su, ikisi arasında bir bağıntı kurabildiğim ölçüde, düşüncelerimi ve sonuçta konuşmamı kaplıyor.
öyle anlar olur ki en basit sözcükler anlamlarını ele vermekte gecikirler.
geriye baktığımızda, kendimizin dışında her şeyden söz ettiğimizi görüyorum.
yaşlı adamlar genelde sanılanın aksine kolayca ağlarlar.
evler seyrekleşiyor, yollar genişliyor, gökyüzü büyüyordu, yeniden görebiliyorlardı birbirlerini, yalnızca başlarını çevirmeleri yeterliydi; birinin sağa, ötekinin sola, yalnızca başlarını kaldırıp çevirmeleri. sonra aniden, her şey açıldı önlerinde, sanki uzam çatlamış ve toprak gökyüzüne fırlattığı gölgede kaybolmuş gibiydi. ama bu eğlenceler çok sürmez, çarpıcı bir biçimde durumlarının bilincine vardılar. iki yaşlı adamdılar, biri uzun, biri kısaydı, bir köprünün üzerindeydiler. uzmanların dediğine bakılırsa büyüleyici bir köprüydü, büyüleyici bir köprü. neden olmasın? zaten adı da alavere havuzu köprüsü'ydü, yerinde bir addı, nedenini anlamak için korkuluklara yaslanmak yeterliydi.