georges bataille
aşırı sofuluk dindarlığın karşıtıdır; aşırı ahlaksızlık zevkin karşıtı.
"babalar yeşil üzümleri yediklerinde oğulların dişleri kamaştı."
özgürlük, her kavrayışın parçalandığı sınırların ucunda yaşama özgürlüğü değilse hiçbir şeydir.
artık sınırlarım yok; içimdeki boşlukta gıcırdayan şey, ölmekten başka çıkışı olmayan tüketici bir acıdır.
varlığın, ölümün zavallı yalınlığından kaçmayı sağlayan dürüstlükten uzak yanları, çoğu zaman yalnızca ilgisiz bir bilinç aydınlığında ortaya çıkar: trajik olanın bile iddiasız olduğu bu uzak sınırlara, yalnızca ilgisizliğin neşeli kötülüğü ulaşır. o da trajiktir; ama ezici değildir. özünde bir hayvandır; bu şaşırtıcı bölgelere genelde ancak kaskatı olarak ulaşırız.
zihin açıklığı arzuyu dışlar (ya da belki öldürür, bilmiyorum.)
uzaktaydım, sakin düşüncelerin dünyasından çok uzaktaydım; mutsuzluğumda, törpülenen tırnaklara benzeyen boşluğun bu ani yumuşaklığı vardı.
ölümün ertelenmişliği içindeydim.
acım, ölümün güzelleştirerek değiştirdiği şeye bir çığlık gibi ulaştı.
hiçbirimiz, rastlantıdan, bir uçurumun dibinden yeni bir alay çıkaran bir ölümden daha fazla değiliz.
çıplaklık ölümden başka bir şey değildir ve en tatlı öpücüklerde, bir farenin yendikten sonra ağızda kalan tadı vardır.
güneş altındaki sabah çiyi gibi, kaygının yumuşaklığının işin içine girmediği tek satır yok.
geri dönen karanlıkta, ölümün pis çamaşır kokusuna karışmış yasemin kokulu çiçekler arasında yatan ölüyü, elde mumla görmeye gitmek ne kadar yapmacıktır.