sigmund freud
uygarlığın gelişimini destekleyen her şey aynı zamanda savaşa karşı da etkinlik gösterir.
vicdanımız, ahlak düşünürlerinin iddia ettiği gibi katı bir yargıç değildir; kökeninde toplumsal bir kaygıdan başka bir şey değildir. toplumun karşı çıkmaması halinde, kötülük tutkuları da bastırılmaktan kurtulur ve insanlar, uygarlık düzeylerine ters düşen ve insana imkansız gibi görünen büyük bir acımasızlık, dolandırıcılık, ihanet ve barbarlığa yönelirler.
beklemeyi bilen kişinin ödün vermeye ihtiyacı yoktur.
psikanalitik bulgular, iki insan arasında bir süre devam eden hemen her yakın duygusal ilişkinin -evlilik, dostluk, eşler ve çocuklar arasındaki ilişkiler- ancak bastırmayla gözden kaçan bir nefret ve düşmanlık duyguları tortusu içerdiğini gösterir.
insan önce kelimelerle boyun eğerek başlar, daha sonra adım adım nesnel anlamda boyun eğer.
cinayetten ve ensestten kaçınan ama ceza görmedikleri sürece hasisliklerinin, saldırganca dürtülerinin ve cinsel şehvetlerinin doyumundan da geri kalmayan ve yalan söyleyerek, dolandırarak, iftira atarak başkalarını yaralamakta tereddüt etmeyen sayısız uygar insan vardır.
goethe: bilimi ve sanatı olanların dini de vardır; ama bu ikisine de sahip olmayanların bırakın bari bir dinleri olsun.
böyle bir zamanda kim kendi davasının yargıcı olmayı göze alabilir ki?