25.09.2015

beyaz ev

ziya osman saba

gözlerimin önünde hep aynı beyaz ev
her dağ yamacına kurduğum
beliren her su kenarında
pembe damlı, yeşil panjurlu, balkonlu
balkonuna tırmanan sarmaşık
gece, pencerelerinden sızacak ışık
kışın tütecek bacası

kapıyı ittiğinde çalacak bir çıngırak
-duyuyorum o sesi şimdiden, berrak-
geçeceğim yol, çıkacağım üç basamak
ellerinden sıyırıp atacağın eldiven
her halin, gülüşün, kokun, bütün ruhunla sen!
ah, bütün bir ömür bırakmayacağım el
okşayacağım saç, dinleyeceğim ses
bakmakla doymayacağım yüz
açık panjurlardan o gün dolacak gündüz
o günkü hava
bir kapıyı açman, dolaşman sofada
şaşıracağım: böyle gezinen kim?
-evim! evim!.. ellerimle asacağım
camlarına perdelerini
yatak odasında düşüneceğiz bir an
iki kişilik karyolanın yerini
yatak odamız, yemek odası, kiler
raflarında ellerinle yapılmış reçeller
karşı karşıya oturacağımız sofra
sürahide ışıldayan su
yazın, rüzgâra koyacağımız testi
senin yatacağın öğle uykusu
sararacak bir yandan çardaktaki üzümler
kâh esecek rüzgâr, kâh dinleyeceğiz yağmuru
kâh karlarla bembeyaz kesilecek çimenler
hep geçireceğiz içimizden:
hayat beraber, ölüm beraber
şu göklerin altında
olacağız o kadar bahtiyar
ki çıkıp mezarlarından annemiz, babamız da
beyaz evimize yerleşecekler
uzun kış geceleri onlar da aramızda
göz göze bakışacak, mangalı eşecekler