23.07.2017

mor

inci aral

hayatta en zor şey, insanın hak etmediği acılara düştüğünde bile hayatı sevmesidir.

en karmaşık, en zor insanlar bile sevgiyle ele alındıklarında anlaşılabilirler.

her çocuk bir mucizedir.

rüyalar çoğu zaman gerçekten daha gerçektirler. insanın en karmaşık, en dokunulmamış eğilim, arzu ve kaygılarını ortaya koyarlar; bozulup eğrilmemiş, törpülenip yavanlaşmamış derin içselliğini. kalıpların, yasakların içinde ketlenen, bastırılan duyguların, denetim ortadan kalktığında sere serpe ortaya dökülen gündelik tutanaklarıdır onlar.

dünyayla olan ilişkilerine paranın hükmettiği sıradan insanlar bütün değerlerini yitirirler.

insanın büyüdüğü evin kokusu, çocukluğuyla ilgili en güçlü ve yaralayıcı çağrışımlarla dolu oluyor.

insanın en özel duyguları kendisi için bile bütünüyle aydınlıkta değildir.

halk dediğin nedir ki? çocukluktan kurtulamamış, cahil, iki torba fasulyeye kanmaya hazır bir yığın!

erkekler zayıf yanlarını kendilerine itiraf etmekten çekinirler.

kadınların tutkuyla bağlı oldukları erkeklerden -gerektiğinde- öç alma yeteneklerinin sınırsızlığını hangi erkek hayal edebilir ki?

sessizlik insancıldır. sessizlik insanın ayak basılmamış bölgesidir.

aşk, yalnızlığımızın farkına varmak dışında nedir ki?

hepimiz türlü yaralarla yaşıyoruz ve hayatın üstesinden gelmeye çalışıyoruz. doğumlar, düğünler, şenlikler bizi yalnızlığımızdan, acılarımızdan kısa süre de olsa kurtaran şeylerdir. insan yeterince bütün doğmamıştır; çoğu kez de kendi sorunlarını çözmede yetersizdir. insan öldüğü zaman bile gözlerini kapatıp bedenini kabre koyacak birine ihtiyacı vardır.

nedeni ve biçimi ne olursa olsun her intihar bir cinayettir. ustaca, iz bırakmadan işlenmiş -faili meçhul- bir cinayet.

insan yanlış yerden hayata başlamışsa, neyi tutsa elinde kalıyor.

çalışmanın, dürüstlüğün, iyi ahlak ve insanlık diye bellenen her şeyin bu kadar ucuzladığı, yerlerde süründüğü, üstelik kötülüğün makbul sayılıp alkışlandığı yerde insan neye tutunabilir, hangi umuda sarılabilir ki?