on yıl oldu bir damla düşmedi bana
ne de aşkın kırağısı, esmedi nemli bir rüzgar
-çorak bir tarla şimdi
bilgeliğime yakarıyorum
bu kuru topraktan esirgeme bolluğunu
sen kendin ak üzerinden
yağmuru ol bu sararmış bozkırın
bir zamanlar adım buluttu
kopup gelen dağlarımdan bir zamanlar
"aydınlanın ey karanlıklar!" derdim
şimdi gelin diye çağırıyorum bulutları
memelerinizin gölgesi düşsün üstüme
-sağmak istiyorum sizi ey gökyüzünün inekleri
süt sıcağı gerçek, aşkın tatlı kırağısı
akıyorum toprağın üzerinden
gidin, gidin ey gerçekler
karanlık karanlık bakan istemiyorum dağlarımda
acı, katlanılmaz gerçekleri görmek
gülümsemeyle yaldızlanmış
daha yakın bana gerçek bugün güneşten
tadını almış, aşktan bronzlaşmış olgun bir gerçek
koparıyorum ağaçtan yalnız başıma
şimdi elimi uzatıyorum rastlantının kıvrımlarına doğru
yeterince akıllıyım
rastlantıyı aynı çocuk gibi yönlendirmek, aldatmak için
bugün konuksever olmak istiyorum
istenmeme karşısında
kaderin karşısında bile dikenlerimi göstermek istemiyorum
-zerdüşt kirpi değildir
ruhum doyumsuz diliyle
tüm güzel ve kötü şeylerin tadına çoktan baktı
her derinliğe daldı ama
her zaman bir mantar gibi hep suyun yüzünde yüzdü yeniden
kahverengi denizlerin üzerindeki yağ gibi salınıp durdu
bu ruhum yüzünden bana mutlu adam dediler
baba ve annem kim benim
prens gereksiz değil mi babam
annemse sessiz gülüş
ürünü değil miyim ikisinin
evliliğinin gizemli bir hayvan
ışığın düşmanı zerdüşt'ün tüm bilgeliğini boşa harcayan
ben değil miyim hastalanmış sevgi dolu olmaktan
bugün nemli bir rüzgar oturuyor zerdüşt dağlarında
bekleye bekleye kendi özsuyunda tatlanmış
ve pişmiş altında tepesinin altında
buzunun yorgun ve mesut yedinci gününde
bir yaratan -susun gerçek üzerimde dolaşıyor
aynı bir bulut gibi görünmez şimşeklerle vuruyor beni
geniş ve dik merdivenlerden bana geliyor
gerçeğin mutluluğu gel, gel sevgili gerçek
-susun benim gerçeğim bu kararsız gözlerden hafif
korkulardan yakalıyor beni
bakışı sevgi dolu, öfkeli, bir genç kız bakışı
mutluluğumun temeline erişiyor gerçeğim
bana erişiyor -ah, ne düşünüyor acaba
pusuya yatıyor bir ejderha
erguvan rengi bakışının uçurumunda bir genç kızın
-susun! gerçeğim konuşuyor yazıklar olsun sana, zerdüşt
altın yutmuş biri gibi görünüyorsun
karnını yaracaklar senin çok zenginsin
ey sen, birçok insanı mahveden
birçoğunu kıskandırıyorsun birçoğunu da yoksullaştırıyorsun
beni bile gölgelendiriyor ışığın donduruyor beni
git, ey sen zengin adam çek git zerdüşt, çekil güneşimden
armağan etmek, armağan edip sana gerekmeyeni elden çıkarmak istiyorsun
ama sen kendin en gereksizsin aklını başına topla
ey zengin adam önce kendini armağan et, ey zerdüşt
on yıl geçti ve bir damla olsun düşmedi mi sana esmedi mi nemli bir rüzgar
düşmedi mi aşkın kırağısı bunlara rağmen
kimin seni sevmesi gerekiyordu
ey sen, çok zengin adam mutluluğun çevreni çoraklaştırıyor
aşk yoksunu kılıyor -çorak bir tarla
hiç kimse şükran duymuyor artık sana
ama sen şükran duyuyorsun senden bir şeyler alan herkese
bununla tanıyorum seni
ey sen, çok zengin adam
sen tüm zenginlerin en yoksulusun
kendini kurban ediyorsun, sana acı veriyor zenginliğin
kendinden vazgeçiyorsun kendini sakınmıyorsun, kendini sevmiyorsun
büyük acı zorluyor seni her zaman
büyük korkuların, büyük duyguların acısı
ama hiç kimse şükran duymuyor artık sana
daha fakir olmak zorundasın bilge cahil
sevilmek istiyorsun yalnızca acı çekenler sevilir
aşk, yalnızca açlık çekenlere verilir
kendini armağan et önce, ey zerdüşt
-ben senin gerçeğinim