frida kahlo
düşler. tuhaf düşler. insanı dört elle sarıldığı yaşamdan saptıran, olanaksızı yaratan düşler. bazı günler, bu tuhaf düşler benden çıkıyor, sonra geri geliyor, derime yapışıyorlar. alkol, morfin ve geçen zaman arasında, binlerce somut düşünce arasında, belleğimin derinlerde kalmış parçaları olarak, sizi kabulleniyorum, benim derin mi derin birer parçamsınız.
dün geceyi de siz süslediniz.
ölmüş babam, elini omzuma koyuyor ve kocaman bir gülümsemeyle "ben kalp krizinden ölmedim. siz öyle sandınız. anneni ziyarete gittim. anlıyor musunuz? onca yalnızlıktan sonra.." diyordu. ben de ona, yokluğun gerçekten uzun olduğunu söylüyor ve öylesine derin iç çekiyordum ki, sanki koca bir ağırlık bedenimden çıkıp gidiyordu.
fırçamı aldı, kanarya sarısına batırdı ve bir tuval üzerinde beceriksiz çizgilerle hesap yaptı: "1954-1941=13 yıl." sayılara bakıyor, hiçbir şey anlamıyordum. gülüyordum ama bu gülme değildi aslında, korkuydu: hiçbir şey anlamıyordum. sayılar bana hiçbir şey ifade etmiyordu, saçma görünüyordu. ama korkuyordum. ne anlama geliyordu o sayılar, hiçbir anlam veremiyordum. sonra dedi ki: "seni görmek istedim. durumun kötü. çok yalnızsın." saçlarının, anımsadığım gibi beyazlaşmamış olduğunu görüyordum. gençti. sonra benimle almanca konuştu. sözcükler anlaşılmazdı, sonra kalın bir sesle, çok yavaş şu melodiyi söylemeye başladı:
"ölüm serin gecedir, yaşam bunaltıcı gün
hava kararıyor, uyku basıyor beni
gün beni yordu
yatağımın üzerinde bir ağaç yükseliyor
içinde genç bir bülbül şakıyor
sevginin şarkısını bağırıyor, sevginin şarkısını
duyuyorum, duyuyorum, hatta rüyamda bile.."
çocuk gibi yüzümü ellerimin arasına alıp ağlıyordum.
onu gözyaşlarımın arasından görüyordum. gözleri tamamen birer gözyaşına dönüştü; misket gibi kalın, yuvarlak ve saydam. başını salladı: "size göre kalp kriziydi, bana göreyse kafama esmişti." hiçbir şeyi kavrayamıyordum. ne demek istiyordu? "galiba yakında seni de yanıma alacağım. yakında. benim olduğum yerde rahatımız yerinde. her şeyi oluruna bırakıyoruz. seni de yanıma alacağım. yakında. gece üzerine çullanıyor, küçük kızım. kocaman kanatlarıyla bir gece. bilgi edineceğim."
bu tuhaf sözcükleri kullandı: "bilgi edineceğim."
babam 1941 baharında öldü. kız kardeşlerim haber verdi. aniydi, kabul edilir gibi değildi. onu öyle çok seviyordum ki.. bana neler öğretmişti: insanlık acısını, fiziksel acıyı, gözlemi, okumayı, namusu.
çok acıydı. bundan hiç söz edemedim.
ince ve güçlüydü; valsleri, sarası, schopenhauer, onun zamanının almanya'sıyla, nazileri ve yaralarıyla, şimdiki farklı almanya'yla, onu hep içimde taşıyacağım. gazeteleri sessizce okurdu. onları yorumlayamazdı. öylesine etkileniyordu ki.. belki de bundan dolayı öldü, çıldırmış olan o farklı almanya'dan dolayı.
babam ve suluboya resimleri, söylencesel hüznü, eski deri baskılarıyla fotoğraf makineleri, fotoğraf arşivleri, hazineleri, şivesi, dominoları, alman baskısı sararmış nota kağıtları.. tedavülden kalkmış baden baden'i. babam bana öylesine inanmıştı ki.. benim ileri atılmamı sağlayan o çok değerli şeyi o verdi bana: güvenini verdi.
baba, peder bey. bay wilhelm kahlo. sana ihanet etmedim. elimden geleni yaptım. yaptığım resmin, yanımda. onu yapmak için uzun süre bekledim. ama şimdi burada işte.
seni seviyor, seni düşünüyorum.
bir başka düş daha gördüm. tablolarımın içindeydim. bir tanesinin sedef çerçevesinin kenarı, boyalı bölümü yok etmeye başlıyordu, ben de içindeydim, küçücüktüm, yok oluyordum. bu kadar küçük boyda bir resim yaptığımdan dolayı pişmandım ama artık çok geçti. bir başka tuvalde suratım sarılı-morlu, güzel, çekici bir çiçeğin ortasındaydı. birden açık taç yaprakları üzerime kapanmaya başlıyor, beni boğuyordu. ama tablonun içinde olduğum için dilsizdim, haykıramıyordum. renkli damlacıklar gözlerimden süzülüyordu. böylece tablo yavaş yavaş tüm renklerini yitirdi. kendi kendime "kendi tuzağına düştü." diyordum.
sigmund freud'un kitaplarını okudum; hatta musa üzerine yazdığı kitapla ilgili olarak bir tablo yaptım. ama düşlerimi yorumlayamıyorum. yalnızca bu düşlerde ne duyumsadığımı biliyorum. hayatım beni terk ediyor.
belki, yakında.
evet, doğru. "yakında" diyordu babam. "bilgi edineceğim."
çabuk bilgi edin, canım babam, gece üzerime iniyor.
çabuk bilgi edin ki, kendimi mavi ötesine kapıp koyuvereyim.
sana elimi uzatacağım.
gece üzerime iniyor.