5.10.2015

yok etme

thomas bernhard

yaşamımızdaki her uykusuz gece için minnettar olmalıyız; çünkü bizi mutlaka felsefi açıdan ileriye götürür.

ömrüm boyunca, akademik unvanların tümünden ve onları taşıyanlardan nefret ettim. bana göre her şeyden daha iğrençler. "üniversite profesörü!" sözünü duyduğum anda midem bulanır. böylesi bir unvanın çoğunlukla çok olağanüstü bir budalalığın kanıtı olduğu söylenebilir. böyle bir unvan kulağa ne kadar korkunç geliyorsa, bu onu taşıyanın ne kadar büyük bir budala olduğunu gösterir.

bütün insanlık tüm güzellikler ve olanaklarla dolu sonsuzluktur. yalnızca ahmaklar kendilerinin sona erdikleri yerde dünyanın sona erdiğini düşünür.

kendimizi aldatmayalım, cenazeler her zaman tiyatrodur.

insanın var olduğu sürece bilgisini artırması ve karakterini oluşturup onu güçlendirmesi kendiliğinden olması gereken bir şeydir. çünkü bilgisini artırmayan, karakterini güçlendirmekten, yani kendini işlemekten, kendini olabildiğinde ilerletmekten vazgeçen kişi yaşamıyor demektir.

insanın en büyük şanssızlığı her zaman ve koşulda zamanının az oluşudur; bu da bilmeyi her zaman olanaksız kıldı. bu yüzden hep yalnızca biraz olsun yaklaşabilmeler olabildi, bir neredeyselik oldu, gerisi saçmalık.

yalnızlık cezaların en korkuncudur. yalnızca bir deli yalnızlık propagandası yapar ve tamamen yalnız olmak demek sonuç olarak tamamen deli olmak demektir.

çocukluğumuzu israf ediyoruz; sanki bitmek tükenmek bilmezmiş gibi. ama öyle değildir; hemen tükeniverir ve geriye açılan boşluktan başka bir şey bırakmaz.

bir kadın ortaya çıkar ve istemediği halde kendisiyle evlenen erkeği tüm iyi huylarından uzaklaştırır ve onu mahveder ya da hiç değilse onu kendi kılıbık erkeğine çevirir.

ailemizin önceleri bize duydukları sevgi ne kadar büyükse, yapmaya ant içtiğimiz şeyi gerçekleştirdiğimizde bize karşı nefretleri de o derece büyük olur.

insanlar yaşamı, sonuçta onlara oldukça yorucu ve kuru geldiği, küstahça bir aşağılama gibi gördükleri ve bu nedenle yaşamı yaşamın kendisinden çok bir oyun olarak görmeyi yeğledikleri için, yaşamaktansa oyunculuk yapmaya kayıyorlar, çalışmaktansa oyunculuk yapıyorlar.

felsefi olan, her zaman nefes aldığımız hava gibidir; onu uzun süre tutamadan yine dışarıya vermemiz gerekir. biz onu sürekli olarak ve ömür boyu nefes gibi alır ve veririz; belli bir andan, her şeyi belirleyen o andan daha uzun süre değil.

her şeye saldırmak ve her şeyi kavramak istiyoruz ve de her şeyi kendimize çekmek ama bu hiçbir biçimde olanaklı değil bizim için. biz bir ömür tüketiyoruz kendimizi kavrayabilmek için ve başaramıyoruz; biz bile olmayan bir şeyi kavrayabileceğimizi nasıl sanabiliriz!

doktorlar sohbet etmek için en kötü seçimdir; çünkü insana durmadan çok az ömrünün kaldığını söylerler; bu ne kadar iğrenç ve acınacak, işe yaramaz ve sapıkça, insanın yalnız kendisiyle ve hastalıklarıyla uğraştığı ve uzatılmaya hiç de değmeyecek bir yaşamdır.

biz en hoş, aynı zamanda en pahalı, bir kostüm kadar gülünç olsa da en pahalı olanı almaktan kaçınmazsak, sokağa çıkıp bir mağazaya giderek kendimizi en gülünç biçimde baştan aşağıya yeniden giydirip kitsch bir don giovanni operası için bile olsa kendimizden lüks bir varlık yaratırsak, bu, ölesiye umutsuzluğa kapılmaktan, yatağımızda üç misli uyku ilacı alarak sığınak aramaktan, her zaman yeniden uyanmaya değdiği halde yeniden uyanıp uyanamayacağımızı bilmemekten daha iyidir.

bu toplum yüzyıllar boyunca her türlü yeniliği küçük görmeyi ve ondan nefret etmeyi huy edinmiştir; bunun sonucunda kendisi de yaşlanmış ve bir daha yenilenememiştir.

yazarların hepsi varolanların içindeki en iğrenç kişilerdir. bu insanların her şeyi vasat. bu insanların her şeyi küçük burjuva ve acınası. bu insanların her şeyi kötülük kokuyor ve kendini büyüklük iddiasına kaptırmış tutuculuğun alçaklığının kokusu geliyor. bu insanların hepsi bütünüyle saf ve kaba; tıpkı yazıp piyasaya çıkardıkları şeyler gibi.

insan kendi varoluşunu asıl gerçekleştireni tanımadıkça kesin bilgiye varamaz.