sabır taşını çatlatan çile
anılarla avunduğumuz yetişir
söz gümüştür
sükut altın değildir yine de
gülmeyi bir kez unuttun mu
gülmeyi bir kez unuttun mu
neylesen gülemiyorsun bir daha
ağaç içinden çürür
elmayı oyar kurt, sineği yer örümcek
ve insanı yer insan
elif kızın gönülcüğün çalmışlar
bir halden bilmeze vermişler
"yılan gibi eğrim eğrim mor belik
soyka kalsın bu ayrılık ayrılık"
güneyden mi geldin böyle nedir
güneyden mi geldin böyle nedir
portakal kokusu avuçlarında
bu limon çiçeği ne saçlarında
söyle durur mu o sıcak sihir
turuncu renklerle dal uçlarında
bir kahve fincanında
bahtıma çıkan fal sensin
yalan da olsa
uydurduğum en güzel masal sensin
yoksul bir kasabada doğan
yalınayak büyüyen şair
nerden bulacak yumuşak kelimeleri
o, dağ yeli gibidir
sarsar
kötü değildir ağlamak
yüreğim boş bir kafes işte
ömür üç günlüktür biter
şiirde sürer hayatın filizi
sürekli bir aşktır çünkü şiir
ah güz gelir kış yok işte yağan kardır
yer duymaz gök sağır
ben çekerim yüzyıllardır
söyleyin anama ağlamasın
ölüm bir kaçıştır yaşamdan
biliyorum, insan kavgayla büyür
biliyorum, insan kavgayla büyür
biliyorum, dümdüz değil yaşam
ölüm, gençleri
çok seviyor ülkemde
saçında güller, karanfiller, dünyanın en güzel kırları
saçında gelincikler, sabah çiyi ve tarlakuşları
yaşamanın ve ölümün karşısında her şey susar
her şey bir eski zaman düşünde
savrulup gitti günler