10.09.2015

iyileşme

clarissa pinkola estes

iyileşmeye başlamak için, cılız ve yanlış bir düzelme hissinin kırık bir bacağa iyi geleceğini düşünüp kendinizi kandırmayı bırakın. yaranız konusunda gerçeği söyleyin ve sonra buna uygulanacak çarenin aslına sadık bir portresini çıkarın. en kolay olanına ya da el altındaki en kolay ulaşılabilinenine yapışmayın hemen. doğru ilaç için ısrar edin. onu tanıyacaksınız; çünkü o hayatınızı daha zayıf değil, daha güçlü kılacaktır.

donup kalmak bir kişinin yapabileceği en kötü şeydir. soğukluk, yaratıcılığa, ilişkiye ve bizzat hayata verilen ölüm öpücüğüdür. bazı kadınlar soğuk olmak sanki bir başarıymış gibi davranırlar. oysa bu bir başarı değildir. bu, savunmaya yönelik bir öfke eylemidir.

bir zamanlar zıt olduğumuz harika bir dünyadan sadece haberdar olmuş, onu bir an için hissetmiş ya da düşünü görmüşüzdür, henüz ona temas etmemiş ya da sadece geçici olarak temas etmiş de olabiliriz veya kendimizi onun bir parçası olarak tanımlamayabiliriz; ama onun anısı bize rehberlik eder, hayatımızın geri kalanında bizi ait olduğumuz yere götüren bir fener işlevi görür.

ruhun temel besini nedir? kimi kadınlar için hava, gece, gün ışığı ve ağaçlar zorunludur. kimileri için kelimeler, kağıt ve kitaplar doyum veren biricik şeylerdir. kimileri için renk, biçim, gölge ve kil mutlaktır. kimi kadınlar sıçramalı, eğilmeli ve koşmalıdır; çünkü ruhları dansı arzular. ancak kimileri de sadece ağaç altındaki huzuru özler.

yine de uğraşılması gereken başka bir sorun daha vardır. gelişmenize yardım edemeyenler arasında yıllar geçirmek çetin bir iştir. bir kişinin hayatta kalmasını bilen biri olduğunu söyleyebilmek bir marifettir. birçokları için güç, adın bizzat kendisindedir. ancak bireyleşme sürecinde tehdidin ya da travmanın epey geçmişte kaldığı bir an gelir. işte o an hayatta kalma halinden sonraki evreye geçme, iyileşme ve serpilme zamanıdır.

eğer serpilmeye doğru gitmeden sadece hayatta kalan olmaya devam edersek kendimizi kısıtlarız ve dünyada kendimize ayırdığımız enerji ve gücü yarıdan aza indiririz. hayatta kalan olmaktan o kadar büyük gurur duyulabilir ki, bu durum daha fazla yaratıcı gelişimin önünde bir tehlike haline gelir. kimi zaman insanlar hayatta kalan statünün ötesine devam etmeye korkarlar; çünkü o salt bir statüdür, ayırt edici bir işarettir, bir "buraya ne kahırlı yollardan geldim!" başarısıdır.

hayatta kalmayı, hayatın başyapıtı yapmak yerine birçok rozetten biri olarak kullanmak daha iyidir. insanlar yaşamış oldukları, gerçekten yaşamış ve muzaffer oldukları için güzel hatıralar, madalyalar ve süslemeler almayı hak ederler. tehdit geçtikten sonra da kendimizi hayatımızın en korkunç zamanları sırasında alınan isimlerle adlandırmaya devam edersek, burada potansiyel bir tuzak kendini gösterir. bu durumun kısıtlayıcı bir zihin kurgusu yaratma olasılığı vardır. ruhsal kimliği sadece kötü zamanların kahramanlıkları, kayıpları ve zaferleri üzerinde inşa etmenin bir yararı yoktur. hayatta kalma hali bir kadını kurutulmuş sığır eti kadar sertleştirebilirse de, bir noktadan sonra sadece onunla ittifak kurmak, yeni gelişmeleri ketlemeye başlar.

bir kadın, işe yaradığı zamanlar geride kaldığı halde durmadan "ben hayatta kalmış biriyim." diye ısrar ediyorsa, bizi bekleyen görev açıktır. hayatta kalma arketipine sımsıkı sarılan elini gevşetmeliyiz. yoksa başka bir şey büyüyemez. bunu susuz, gün ışıksız ve besinsiz olmasına karşın cesur ve huysuz küçük bir yaprak üretmeyi beceren, dayanıklı, küçük bir bitkiye benzetiyorum. her şeye rağmen.

ama serpilip gelişmek, artık kötü zamanlar arkada kaldığına göre, kendimize gürleşme, beslenme, ışık alma fırsatları tanımak ve orada dallarımızın gür ve sağlıklı çiçek ve yapraklarla kaplanacağı bir şekilde canlanmak demektir. özgür yaratıklar olarak büyümemiz için kendi kendimize meydan okuyan adlar vermek daha iyidir. serpilip gelişme budur. bizim için amaçlanan budur.